Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Danıştay'ın 146. kuruluş yıldönümü töreninde yaptığı konuşmayı eleştirerek, "Danıştay salonu mu, CHP kurultayı mı şaşırdım" dedi.
ERDOĞAN’IN DEĞERLENDİRMESİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Afyonkarahisar'da düzenlenen İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nın kapanışında konuştu.
Toplantıda, cumhurbaşkanlığı seçimi, paralel örgüt, diğer örgütlerin yapılanmasıyla mücadele konularının ele alındığını belirten Erdoğan, "Son 200 yıl boyunca bu toprakların asli unsurları, millet, yoksullar, okuyamamış olanlar, kendisini ifade edemeyenler, fırsatları imkanları olamayanlar, milli ve manevi değerlerine bağlı olanlar, sistematik bir tahrike aşağılanmaya maruz kaldılar. Rahmetli Oğuz Atay, onları yani bizleri “tutunamayanlar” olarak tarif etmişti. Hiçbir ayrım yapmadılar. Elit bir zümre, Türk demeden, Kürt demeden, Alevi-Sünni demeden, halk yığınlarına karşı sürekli bir kibir sergilemişti. Son yıllarda birçok konuşmamda bunların üzerinde durdum. Bizim özgüvenimizi yok etmek istediklerini, bizim de buna karşı direnmemiz gerektiğini defalarca ifade ettim. Hani dikleşmeden dik durmak diye ifade ettiğim konu. Milletin 77 milyon ayrımsız şekilde bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu defalarca vurguladım" dedi.
KİBİR ABİDELERİ AĞIR CEVAP ALDI
3 Kasım 2002 seçimlerinde kibir abidelerinin milletten ağır bir cevap aldığını belirten Erdoğan, "O kibir abideleri defalarca yolumuza çıktılar. Mürebbiye edasıyla, bizlere ve millete parmaklarını sallayarak bizi terbiye etmeye kalkıştılar. Tepeden baktılar, konuştular. Ve hani ülkede çoğunluğun oyunu alamıyorlar ya, biz azınlıkta kaldık diyorlar. Dolayısıyla azınlık olarak çoğunluğa biz tahakküm etmeliyiz diyorlar. Kendilerini ülkenin asıl sahibi addettiler. Kararları onlar vermek istediler. Ülkeye onlar istikamet çizmek istediler. Kaynakları adil biçimde paylaşmak yerine, tüm kaynakları kendileri için kullanmak istediler. Bu kesimler kibirlerinden bir milim bile geri adım atmadılar. 12 yıldır biz bu kibri kırmaya, milletimize tarihinde olduğu gibi yeniden özgüven kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, bu milletin neler yapabileceğini, başarabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Hamdolsun bunu da yaptık. 12 yıl içinde aziz milletimizin özgüven kazanabilmesi için gece gündüz çalıştık" dedi.
İHTİLALLER DÖNEMİ KAPANDI
İhtilaller döneminin artık kapandığını kaydeden Erdoğan, "Seçkin bir zümrenin, parmağını sallayarak bize ya da aziz millete kibirle ders verme dönemleri artık kapanmıştır. Birileri kürsülere çıkıp konuşurken, kendilerini Yassıada mahkemelerinin savcısı, bizi de yassı ada mahkemelerinde sanık gibi görüyor. Dün söyledim, CHP genel başkanı, milli şef, diktatör, meclis kürsüsüne çıkıp “sizi ben bile kurtaramam” diyerek Meclis’i tehdit etmişti. Artık bu tehditlere boyun eğecek bir Meclis yok. Başbakanlara, hesap soracak, hukuk katili hukukçulara artık hiç kimsenin eyvallahı yok.
Herkes haddini, konumunu sınırını bilecek. Siz babalarınızın dedelerinin çarpık istikametinde yürümek isteyebilirsiniz. Babalarınız dedeleriniz gibi siyasete parmak sallamak isteyebilirsiniz. Ama biz babalarımızın dedelerimizin kutlu ve şanlı izinden yürüyoruz. Hiç kusura bakmayın biz bu istikametimizi asla değiştirmeyeceğiz. Karşınızda artık boynu bükükler yok, yüzünü yere eğip öfkesini içine atacak mağdurlar yok. Evet geçti o günler. Yassıada günleri geçti. Sizin karşınızda Menderes’in akıbetiyle korkutulan, pısırık başbakanlar bakanlar da yok.
Bizi bu makamlara millet getirdi. Milletin imzası tüm imzaların üzerindedir. Hiçbir atanmış kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin" diye konuştu.
DANIŞTAY TÖRENİ VE YAŞANANLAR
Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dün Danıştay’ın malum kuruluş yıldönümündeydik. Devletin zirvesi orada. Dünkü konuşmamda, kapanış konuşmasında yapacağımı söylemiştim. Çünkü bazı şeyler var ki, bunların milletçe bilinmesi lazım. Ben şu anda sadece istişare toplantısındaki kardeşlerime değil, aynı zamanda ekranları başında bizi izleyen 77 milyon vatandaşıma sesleniyorum. Bu gerçeğin çok iyi bilinmesi lazım. Çünkü bizler, “korkma” diye başlayan bir istiklal marşına sahiplenmiş milletin evlatlarıyız. 'Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum' diye tarif edilen bir asımın nesliyiz. Dünkü toplantıda, malum sabah 10’da burada olacaktık. Fakat biz gerçekten sayın başkanın o nezaketli daveti sebebiyle buradaki konuşmamızı 14.00’e aldık. Danıştay’daki toplantıya katıldık. Sayın cumhurbaşkanımız da, genelkurmay başkanı orada. Bakanlar orada. Tabi tüm yargı camiasının mensupları orada. Danıştay’ın başkanı çıkıyor 25 dakikalık gerçekten herkesin saygı duyacağı bir konuşmayı yapıyor. Gerek yasama, yürütme gerekse yargıyla ilgili değerlendirmelerini geniş bir açıdan gayet güzel şekilde takdim ediyor. 25 dakika süren konuşma yapıyor. Kim bu? Ev sahibi. Orada konuşma hakkı, yetkisi olmayan, araştırmasını da yaptırdım. Ne içtüzüğünde ne de tüzüğünde. Yasalarda zaten yok. Onu orada söyledim. Sonra incelettim ki iç tüzüğünde böyle bir şey yok. Bu gelenek olduğu için bunları da savunma makamı olarak kabul ettikleri için söz verirlermiş. Yargıtay’da da bu şekilde, orada da yıllar yılı buna benzer şeyler oldu. Daha sonra tabi gitmedik. Danıştay’da da bundan dolayı söz veriliyor. Tabii oraya konuşmaya çıkan kişi, karşısındaki insanların herhangi bir savunma hakkı var mı? Hukukçusun, konuşmanı yapacaksın. Ama karşına gelenlere, orada her türlü saygısızlığı hakaretleri yapacaksın. Baro Başkanı çıkıyor, Sayın Danıştay başkanının 25 dakika konuşma yaptığı yerde, ki kendisine de 15-20 dakika konuşması söylenmiş. 1 saat konuşma yapıyor. Sen misafir olarak geliyorsun, konuşma hakkın yok. Çıkıyorsun orada zehir zemberek bir konuşma yapıyorsun. Seçilmişlere, işte o hücrelerine sinmiş kibirle parmak sallamaya yelteniyor. İnsanda en başta bir nezaket olur. Devlet protokolünün karşısında nasıl konuşulacağını, ne konuşulacağını insan bir kendisine dert eder ve bunu düşünür. CHP kurultayının kürsüsünden değil Danıştay kürsüsünden konuşuyor yahu. İnanın Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP kurultayında mıyız şaşırdım. Şu hale bakın. Bir yüksek mahkemenin kuruluş yıl dönümünde, memleketin son yüz yıldaki tüm gündem konularını tek tek hatırlatıyor, siyasete siyasetçiye hiza vermeye çalışıyor".
AK PARTİ İSTİŞARE KAMPI KAPANIŞ TÖRENİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ülkenin seçilmiş başbakanını karşısına alıp, arkasındaki silahlı efendilerinden aldığı güçle başbakanlara, bakanlara hesap soracak hukuk katili hukukçulara artık hiç kimsenin eyvallahı yok. Herkes haddini bilecek” dedi.
Erdoğan, “Ülkemizdeki ve dünyadaki tüm annelerin Anneler Günü’nü tebrik ediyorum” diyerek başladığı konuşmasında, İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda yapılan çalışmaları anlattı. Başbakan Erdoğan, “Türkiye ekonomisini bir kez de burada enine boyuna değerlendirme fırsatımız oldu. Çözüm süreci aynı şekilde çeşitli boyutlarıyla gündeme geldi. 30 Mart seçimlerinin sonuçlarını ve teşkilatımızın yapısını değerlendirme fırsatın bulduk. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden paralel örgüt, bunun yanında illegal örgütlerin yapılanmasıyla mücadele, 22. İstişare Toplantımızda ele aldığımız en ağırlıklı konular oldu” dedi.
TUTUNAMAYANLAR
“Son 200 yıl boyunca bu toprakların asli unsurları, yani millet, yoksullar, okuyamamış olanlar, kendisini ifade edemeyenler, çıkış yolları bulamayanlar, fırsatları, imkanları olmayanlar, milli ve manevi değerlerine sımsıkı bağlı olanlar, sistematik bir tahkire, aşağılanmaya, ötelenmeye maruz kaldılar” ifadelerini kullanan Başbakan Erdoğan, “Rahmetli Oğuz Atay, onları, yani bizleri, tutunamayanlar olarak tarif etmişti. Evet, hiçbir ayrım yapmadılar. Dikkatinizi çekiyorum, elit bir zümre, Türk demeden, Kürt demeden, Alevi, Sünni demeden, doğulu batılı demeden halk yığınlarına karşı sürekli bir kibir sergilemişti. Son yıllarda birçok konuşmamda bunların üzerinde durdum. Bizim özgüvenimizi yok etmek istediklerini, bizim de buna karşı direnmemiz, başımızı dik tutmamız, özgüven içinde olmamız gerektiğini defalarca ifade ettim. Hadi dikleşmeden dik durmak diye ifade ettiğim konu. Milletin, 77 milyon, ayrımsız şekilde bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu, bu toprakların asıl sahibi olduğunu defalarca vurguladım. 3 Kasım 2002 seçimleri, esasen işte bu kibir abidelerinin milletten ağır bir cevap aldığı bir tarih olmuştu. O kibir abideleri, 12 yıl boyunca defalarca yolumuza çıktılar. Hep diyorum ya, bir mürebbiye edasıyla bizlere ve millete parmaklarını sallayarak, küstahça bizi terbiye etmeye kalkıştılar. Her zaman tepeden baktılar, tepeden konuştular. Kendilerini hep müstesna bir konumda gördüler. Hani ülkede çoğunluğun oyunu alamıyorlar ‘ya biz azınlıkta kaldık’ diyorlar, dolayısıyla şimdi de ‘azınlık olarak çoğunluğa biz tahakküm etmeliyiz’ diyorlar. Kendilerini ülkenin asıl sahibi addettiler, ülkenin asıl sahiplerine hiç fırsat tanımadılar. Kararları onlar vermek istediler, ülkeye onlar istikamet çizmek istediler, ülkenin kaynaklarını adil biçimde paylaşmak yerine tüm kaynakları kendileri için kullanmak istediler. Kendileri dışında hiç kimseye makam hakkı, girişim hakkı, ifade özgürlüğü, özellikle de karar hakkı tanımadılar. Demokrasiye rağmen, seçimlere rağmen, sandık sonuçlarına rağmen, kendilerini imtiyazlı gören bu kesimler, kibirlerinden bir milim bile geri adım atmadılar. İşte 12 yıldır biz bu kibri kırmaya, bu imtiyazları yok etmeye, milletimize tarihinde olduğu gibi yeniden özgüven kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, bu milletin neler yapabileceğini, neleri başarabileceğini, hangi seviyelere ulaşabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Hamdolsun bunu da yaptık” diye konuştu.
TÜRK MİLLETİNİN ÖZGÜVENİ
12 yıl içinde Türk milletinin içerde ve dışarıda özgüven kazanabilmesi için gece gündüz çalıştıklarını söyleyen Başbakan Erdoğan, “77 milyonun her bir ferdinin de bizim bu hissiyatımızı paylaşmalarını özellikle arzu ediyorum. Herkes bilsin ki, biz bu ülkede varız, biz bu ülkenin sahipleriyiz, biz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. İhtilaller dönemi artık kapanmıştır. Seçkin bir zümrenin, kendisini imtiyazlı kabul eden bir zümrenin, parmağını sallayarak, bize ya da aziz millete kibirle ders verme dönemleri artık kapanmıştır. Birileri, kürsülere çıkıp konuşurken, kendilerini Yassıada mahkemelerinin savcısı, bizi de Yassıada mahkemelerinde sanık gibi görüyor. CHP Genel Başkanı, milli şef, diktatör, 54 yıl önce Meclis kürsüsüne çıkıp, mütekebbir bir edayla, ‘Sizi ben bile kurtaramam’ diyerek Meclis’i tehdit etmişti. Artık bu tehditlere boyun eğecek bir Meclis yok. Yassıada’da olduğu gibi ülkenin seçilmiş başbakanını karşısına alıp, arkasındaki silahlı efendilerinden aldığı güçle başbakanlara, bakanlara hesap soracak hukuk katili hukukçulara artık hiç kimsenin eyvallahı yok. Herkes haddini bilecek. Herkes konumunu, sınırını, hududunu bilecek. Siz babalarınızın, dedelerinizin çarpık istikametinde yürümek isteyebilirsiniz. Babalarınız, dedeleriniz gibi siyasete parmak sallamak isteyebilirsiniz. Ama biz, babalarımızın, dedelerimizin, ecdadımızın kutlu ve şanlı izinden yürüyoruz ve hiç kusura bakmayın, bu istikametimizi asla değiştirmeyeceğiz. Karşınızda artık boynu bükükler yok. Karşınızda artık yüzünü yere eğip, haklı öfkesini içine atacak mazlumlar, mağdurlar yok. Geçti o günler, Yassıada günleri geçti. Sizin karşınızda, merhum Menderes’in akıbetiyle korkutulan, korkan, sinen, pısırık başbakanlar, bakanlar yok. Bizi bu makamlara millet getirdi. Milletin mührü, bütün mühürlerin üzerindedir, milletin imzası tüm imzaların üzerindedir. Hiçbir atanmış kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin” şeklinde konuştu.
“BARO BAŞKANI ÇIKIYOR VE SAYIN DANIŞTAY BAŞKANI 25 DAKİKA KONUŞMA YAPTIĞI YERDE BİR SAAT KONUŞMA YAPIYOR”
Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde yaşanan olaylara da değinen Başbakan Erdoğan, bazı şeylerin bilinmesi gerektiğini ifade ederek, “77 milyon vatandaşıma sesleniyorum. Bu gerçeğin çok iyi bilinmesi lazım. Çünkü bizler korkma diye başlayan bir İstiklal Marşı’nı sahiplenmiş milletin evlatlarıyız. ‘Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum diye’ tarif edilen bir Asım’ın nesliyiz. Bunu bir defa çok iyi anlamamız gerekiyor. Dünkü toplantıda malum sabah 10.00’da burada olacaktık, fakat biz gerçekten sayın başkanın o nezaketli daveti sebebiyle buradaki konuşmamızı öğleden sonra saat 14.00’e aldık, saat 10.00’da Danıştay’daki toplantıya Adalet Bakanımla katıldık. Sayın Cumhurbaşkanımız orada, Genelkurmay Başkanımız orada, bakanlar orada. Tabi tüm yargı camiasının mensupları orada. Danıştay’ın başkanı çıkıyor, 25 dakikalık herkesin saygı duyacağı konuşmayı yapıyor, gerek yasama, gerek yürütmeyle ilgili, gerekse yargıyla ilgili değerlendirmeleri geniş açıdan gayet güzel şekilde takdim ediyor ve 25 dakika süren konuşma yapıyor. Kim bu, ev sahibi. Ev sahibi bu konuşmayı yaptıktan sonra orada konuşma hakkı yetkisi olmayan, araştırmasını da yaptırdım. Ne içtüzüğünde ne tüzüğünde, yasalarda zaten yok, bunu orada söyledim, bunu biliyorum. Daha sonra incelettim ki tüzüğünde, iç tüzüğünde böyle bir şey yok. Meğerse bu bir gelenek olduğu için, bunları da savunma makamı olarak kabul ettikleri için söz verilirmiş. Yargıtay’da da bu şekilde, adli yılda Yargıtay’da bu konuşma yapılır, orada da yıllar yılı maalesef buna benzer şeyler olur, maalesef gitmedik. Oraya konuşmaya çıkan kişi karşısındaki insanların herhangi bir savunma hakkı var mı? Saygısızlığı yapacaksın, hakareti yapacaksın. Baro Başkanı çıkıyor ve Sayın Danıştay Başkanı 25 dakika konuşma yaptığı yerde bir saat konuşma yapıyor. Devlet protokolünde böyle bir şey olamaz. Orada bir saat zehir zemberek konuşma yapıyorsun. Ve seçilmişlere işte o hücrelerine sinmiş kibirle parmak sallamaya yelteniyor, insanda en başta bir nezaket olur. Devlet protokolünün karşısında nasıl konuşulacağını, ne kadar konuşulacağını, ne konuşulacağını insan bir kendisine dert eder, bunu düşünür. CHP Kurultayı’nın kürsüsünden değil, Danıştay’ın kürsüsünden konuşuyorsunuz. Belki haberiniz olmayabilir ama tek parti CHP dönemi kapanalı işte önümüzdeki Çarşamba günü itibariyle, 14 Mayıs itibariyle tam 64 yıl olacak. İnanın, Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP Kurultayı’nda mıyız şaşırdım. Şu hale bakın. Bir yüksek mahkemenin kuruluş yıldönümünde memleketin son 100 yıldaki bütün gündem konularını tek tek hatırlatıyor, her bir gündem maddesi üzerinden siyasete, siyasetçiye hiza vermeye çalışıyor. Engelliler konusunda başlıyor, ki anlattığı şeylerden görüyorum ki, engellilerle ilgili ne yaptığımızdan adamın haberi yok. AK Parti iktidarının engelli vatandaşlarımızın yaptıklarını bugüne kadar hiçbir iktidar yapmadı, baba, dedesi de yapmadı, onun iktidar olduğu partiler yapmadı. Biz yaptık ama haberi yok. Oradan geçiyor basın özgürlüğüne, oradan çıkıyor, çevre meselesine, oradan çıkıyor, sokak olaylarına. Van depreminden de bahsediyor. Van depreminden bahsederken Van’da bir şey yapılmadığından bahsediyor. Orada insan nasıl olacak da buna tahammül edebilecek. Avrupa Birliği’nden de bahsediyor, Azelsan, Roketsan, Havelsan’dan bahsediyor. Yav sen kim Aselsan kim, Havelsan kim. Kimsin sen ya. HSYK Yasası’na da değiniyor, sanat hakkında görüşlerini de anlatıyor. Tövbe tövbe” ifadelerini kullandı.
“TOPLAMDA İNŞA EDİLEN KONUT SAYISI 23 BİN 691’E ULAŞTI”
Van depreminde yapılan çalışmaları anlatan Başbakan Erdoğan, “İlk etapta Van’da 13 çadır kent, 35 konteynır kent kurduk. Öyle bir yığılma oldu ki, Van’da biz o akşam araçlarımızla dolaşamadık. Her yerden araçlarıyla gereçleriyle oraya geldi. Bakan arkadaşlarımızı görevlendirdik, siz şurayı komuta edeceksiniz, buradan ayrılmak yok, başlarına da Beşir beyi getirdik. Çalışmaları orada koordine ettik. Toplam 29 bin 486 konteynırı depremzedelerin barınma hizmetine sunduk. 175 bin 70 afetzede bu konteynırlarda geçici olarak barındı. Türkiye’nin genelinde nerede devletin sosyal tesisleri varsa bu sosyal tesislere biz Van’daki depremzedelerimizden arzu edenleri otobüslerle taşıdık. Kalıcı konutların temelini depremden 39 gün sonra attık ve ilk yıl bu konutların çoğu tamamlandı. Van, Edremit ve Erciş’te şu ana kadar 17 bin 489 konut inşa ettik. Evini yapana yardım yöntemiyle, köylerde 6 bin 202 konut ve 2 bin 325 ahır inşa edildi. Toplamda inşa edilen konut sayısı 23 bin 691’e ulaştı. Bunlar bir yılda oldu. Van’a depremden sonra bütün bu süre içinde yaptığımız yatırım 5 milyar, eski rakamla 5 katrilyon, bundan haberin var mı senin? Neymiş ona öyle bilgi verilmiş, sen bilginin kaynağına inmemişsin ki. Bu işin asıl sahibinin karşısında bu doğru olmayan sözleri konuşuyorsun. Yalancının mumu yassıya kadar yanar. Sana yalan konuşmak yakışır mı, sen bir hukukçusun. Güya önünde de profesör var, nasıl bunu yapıyorsun. Şimdi tutturmuşlar bir konteynır kent istismarıdır gidiyor. Şu anda konteynırlarda sadece 67 aile kalıyor ve bunlar da hak sahibi olan afetzedeler değil. Bizler orada hak sahibi olanlara yaptığımız konutlardan verirken artakalan konutlardan da kiracı olanlara kura çekmek suretiyle verdik. Kiracı kiracıdır, ama bir kısmına verebildik. Eğer diğer kiracılar da almak istiyorsa onlar yine kiracı olarak bir yerlere yerleşecek veya TOKİ olarak konutlar yapmaya devam ediyoruz, konut almak istiyorsan TOKİ’den konut al. Sen nasıl hukukçusun, eğer hukukçuysan hak sahibi olan orada hak sahibi olana çözüm bulmamızdır. Kiracı olana bizim al sana da ev deme mecburiyetimiz yok, ama onlar kiraya bulduğumuz gibi, konteynerleri oraya getirdik. Bunların dışında devletin bütün sosyal tesislerinde onları misafir etti, ülkemizin çok değişik yerlerinde. Şu anda bütün konteynırlar boşaltıldı, konteynır kentler artık kaldırılıyor, fakat bu 67 aile buraları boşaltmak istemiyor. İşte böyle BDP, CHP, MHP zihniyetindeki istismarcılar, fotoğrafın bütününü bir kenara bırakıyor, bu 67 aileyi istismar ediyor. Yani biz, 23 bin 691 konut inşa ettik, onlar görülmüyor, onlar takdir edilmiyor, şu anda, hak sahibi olmayan bu 67 aile, bütün Van’ın manzarası gibi sunuluyor” açıklamasında bulundu.“Bu beyefendi, Danıştay kürsüsünden yakın zamanda gösterilerde hayatını kaybedenlerin isimlerini sayıyor, ölümler üzerinden istismar yapmaya çalışıyor” diyerek, Yargıtay’ın açılış yıldönümünde İstanbul’da yaşanan olaylarda hayatını kaybeden Berkin Elvan’dan bahsedildiğini belirten Erdoğan, “Yüzünde maskesi, sapanı, cebinde patlayıcılar, ama bakıyorsun malum medya ‘ekmek almaya giderken.’ Her şey ortada ama yine aynı o olayların olduğu günde kalkıp da terör örgütü Okmeydanı’nda gelip Burakcan’ı orada şehit ederken, o Burakcan’ı bu Baro Başkanı zikretmiyor, o evinin kapısının önünde, gelen kalabalıkların o gelişinde kurban olmuştu. Sıkıntı burada. Çünkü Burak istismara elverişli değildi. Ama diğerleri istismara elverişlidir. Burak için belki her yıl bir mütevazı anma töreni yapılacaktır, ama bunlar için bu isimler tamamen istismara açık, her yıl yapacakları kutlamalarla kendilerine göre bunlardan oy devşireceklerini zannedecektir. Çünkü hayatları bunun üzerinde kuruludur” dedi.