24. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyada herkesin birlik ve beraberlik arayışı içinde olduğu bir dönemde, terör örgütünün ısrarla ülkemizi ve milletimizi bölme peşinde koşmasının gerisindeki karanlık amacı bölge halkı çok iyi görmüştür. Askeriyle, polisiyle, korucusuyla, istihbaratçısıyla tüm güvenlik güçlerimiz fedakârca bir mücadeleyle, terör örgütünü bir kez daha yenmiştir. Milletimizin mahremini çiğneyerek onun gönlüne gireceğini düşünenler, sadece insanımızın nefretini kazanmıştır” dedi.
24’ÜNCÜ MUHTARLAR TOPLANTISI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin 15 ilinden mahalle ve köy muhtarı ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir araya geldi.Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bartın, Bingöl, Çorum, Erzurum, Kırıkkale, Kırklareli, Manisa, Siirt, Sinop, Şırnak ve Tekirdağ’dan gelen 400’e yakın köy ve mahalle muhtarı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misafiri olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde verilen öğle yemeğinde ağırlandı.
“MUHTARLARLA TOPLANTILARIMIZDAN BİRİLERİ RAHATSIZ OLUYOR”
Birilerinin bu toplantılardan rahatsız olduğunu ve bu rahatsızlıklarını muhtarlara hakaret etmeye kadar vardırdığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarları istiskal eden bir karikatürü kapağından yayınlayan bir mizah dergisinin, muhtarların gösterdikleri tepki üzerine, yine kapaktan özür dilemek zorunda kaldığını hatırlatarak, “Şayet sizler bu densizlere hadlerini bildirmemiş olsaydınız, yaptıkları terbiyesizlik yanlarına kâr kalacaktı. Bu basit hadise dahi, birliğin, beraberliğin ve dayanışmanın önemini açıkça ortaya koymaktadır. Siz muhtarsınız. Dolayısıyla sizin birliğiniz hiçbir şeyle mukayese edilmez” diye konuştu.
TÜRKİYE DÖNEM BAŞKANI
Geçen hafta İstanbul’da gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 2 yıl süreyle dönem başkanlığını Türkiye’nin devraldığına değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve kapsamındaki bütün toplantı ve görüşmelerde birlik ve dayanışmanın önemine vurgu yaptıklarını aktardı ve şu açıklamalarda bulundu: “Dünyada Müslümanların yaşadığı sıkıntılar dikkate alındığında, İslam İşbirliği Teşkilatı’na çok önemli görevler düştüğünü görüyoruz. Çünkü bu teşkilat, tüm Müslümanların temsil edildiği en geniş ve en etkin platformdur. Dünyada 1 milyar 700 milyon Müslüman var. Bunların koordine olması lazım. Bir ümmet bilinciyle geleceğe yürümesi lazım. Dönem başkanlığımız sürecince, teşkilatın kurumsallaşması, faaliyet alanının Müslümanların tüm meselelerini kapsayacak şekilde genişlemesi için çalışacağız. Güvenlikten insani yardımlara, kalkınmadan gençlere ve kadınlara kadar her alanda teşkilatı, adına ve misyonuna yakışır bir konuma getirmek istiyoruz. Bundan sonra artık Müslümanların adının terörle, sefaletle, cehaletle, insani dramlarla değil, medeniyetimizin parlak günlerinde olduğu gibi, insanlığın hayrına hizmetlerle anılması en büyük temennimizdir. Müslümanlar arasındaki birliği ve beraberliği güçlendirdiğimiz ölçüde, hedeflerimize yaklaşacağımıza inanıyorum.”
“BİRLİK VE BERABERLİK KONUSU, TÜRKİYE’DE YAŞANAN SIKINTILARIN YEGÂNE ÇARESİ VE ÇÖZÜM YOLUDUR”
Birlik ve beraberlik konusunun, Türkiye’de yaşanan sıkıntıların da yegâne çaresi ve çözüm yolu olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölücü terör örgütünün Güneydoğu’daki şehir merkezlerinde uygulamaya çalıştığı yeni eylem stratejisinin başarısızlıkla sonuçlandığın kaydetti ve örgütün bu başarısızlığın sebebini şu cümlelerle açıkladı: “Bunun en önemli sebebi, bölge halkının tercihinin, bölünmeden değil milletimizin ve ülkemizin bir parçası olarak kalmaktan yana olmasıdır. Dünyada herkesin birlik ve beraberlik arayışı içinde olduğu bir dönemde, terör örgütünün ısrarla ülkemizi ve milletimizi bölme peşinde koşmasının gerisindeki karanlık amacı, bölge halkı çok iyi görmüştür. Askeriyle, polisiyle, korucusuyla, istihbaratçısıyla tüm güvenlik güçlerimiz, gerçekten fedakârca bir mücadeleyle, terör örgütünü bir kez daha yenmiştir. Kendi kendilerine ‘özerklikçilik’ oynayanlar kaybetmiştir. Çukur siyasetiyle netice alacağını sananlar hüsrana uğramıştır. Milletimizin mahremini çiğneyerek onun gönlüne gireceğini düşünenler, sadece insanımızın nefretini kazanmıştır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Osmanlı’nın son döneminde yetişip, Cumhuriyet devrinde ülkenin yönetiminde söz sahibi olan kadronun; ülke içinde dini azınlık konumunda olanların, çeşitli Avrupa ülkelerinin ve Rusya’nın tahrik ve koruması altında Osmanlı Devleti’ni nasıl parçaladıklarını bizzat yaşayıp gören kişiler olduğuna işaret ederek, Cumhuriyet kurulurken ölçü olarak coğrafya ve kökenin değil, İslam unsurunun dikkate alındığını kaydetti.
“KÜRT KARDEŞLERİMİZ ÜZERİNDEN YENİ BİR IRKÇILIK OYUNU KURULMUŞTUR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “İstiklal Savaşımızı yürüten Meclis’teki yapı için ifade edilen ölçü ‘Anasır-ı İslamiye’dir. Pek çok sorunlu yönleri bulunan Lozan’da da, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için belirlenen ölçü, ‘İslam olan-olmayan’ olarak ifade edilmiştir. Böylece, Osmanlı’nın son yüzyılındaki büyük kayıpların sebebi olarak görülen, dini azınlıklar eliyle ülkenin parçalanması tehdidine karşı, yeni bir anlayış ortaya konmuştur. Tabii, Cumhuriyet kurulduktan sonra da, bizim üzerimizde emelleri olan, gözü olan kesimler boş durmamıştır. Mübadele sonrası ortada, tahrik ederek sorun çıkartmaları sağlanacak büyüklükte bir dini azınlık kalmayınca, bu defa, Kürt kardeşlerimiz üzerinden yeni bir ırkçılık oyunu kurulmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren yaşanan isyanların, sadece tek bir sebebe bağlanamayacağını, karmaşık saiklerin devrede olduğunu elbette biliyoruz. Bölge insanını yanlış yönlendirenler olduğu gibi, hiç şüphesiz, devletin de eksikleri, hataları söz konusudur. Ama şu bir gerçektir: Bu isyanların hemen tamamında da tahrik unsuru dış güçlerdir. Tıpkı, Ermeni teröristlerin diplomatlarımıza yönelik saldırıları gibi… Tıpkı 1970’li yıllardaki sayısız karanlık olay gibi… Tıpkı PKK’nın 1984 yılından beri sürdürdüğü terör eylemleri gibi… Hiç kimse bu hadiselerin kendi tabii mecralarında geliştiğini öne süremez.”
NE UĞRUNDA ÖLDÜLER?
Terörle mücadele esnasında şehit olanların, namusları bildikleri vatanlarını, milletlerini müdafaa uğrunda hayatlarını kaybettiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Peki terörist sıfatıyla hayatlarını kaybeden bu Kürt gençleri ne uğrunda öldü? Pek çoğunun mezarı dahi olmayacak bu gençlerin ölümü, Kandil’deki terör baronlarının umurunda mı acaba?” diye sordu ve devamında şunları ekledi: “Kandil’deki terör baronlarını ülkemizdeki terör eylemleri için yönlendirenler bakımından bu ölümlerin, sadece birer taktikten, birer istatistikten öte bir anlamı var mı? Yok. Evlerin bodrumlarında, sokaklara açılan hendeklerin dibinde, kanalizasyon çukurlarında, örgütün kamplarında hayatları son bulan bu gençlerin ölümü sadece aileleri için anlamlıdır. Başka bir anlamı yok. Zaten terör örgütlerinin bir amacı da, mümkün olduğu kadar çok gencin ölümünü temin ederek, onların ailelerini kendi saflarında tutmaktır.”
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜ BU TOPRAKLARDAN SÖKÜP ATTIĞIMIZDA ÇÖZÜMÜ GERÇEKLEŞTİRMİŞ OLACAĞIZ”
Sevgiden değil nefretten, öfkeden, acıdan, kandan beslenen; yaşatmak değil, sadece öldürmek için faaliyet gösteren terör örgütünün tüm isimleri ve yandaşlarının bölgeden ve ülkeden sökülüp atılmadan yaşanan acıların önüne geçilemeyeceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm arıyorsanız, işte size çözüm. Terör örgütünü en küçük bir izi, zerresi dahi kalmadan bu topraklardan söküp attığımızda, çözümü gerçekleştirmiş olacağız. Birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlü şekilde tesis ettiğimizde gerçek çözümü bulmuş olacağız. İşte o zaman önümüzde duracak hiçbir engel yoktur. Ne Avrupa Birliği Parlamentosu’nun rapor diye yayınladığı hezeyanlar, ne de Irak’ta, Suriye’de, Libya’da ve bölgemizdeki diğer sorunlu yerlerde akbaba gibi dolaşanlar Türkiye’yi durdurabilirler. Asla durduramayacaklar” dedi.
TÜRKİYE RAPORU
Konuşmasında Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raporu ve kararıyla ilgili görüşlerini de paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, raporun gündeme getirdiği iki konu üzerinde durdu. Kararın 17’nci maddesinde, çevreci hassasiyetler gerekçe gösterilerek Türkiye’nin mega projelerinden kaygı duyulduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şu değerlendirmelerde bulundu: “Size bu kaygı bir yerlerden tanıdık geldi mi? Bana geldi. Bu talep bizim önümüze, Gezi Olayları sırasında da getirilmişti. Aynı şekilde, 17-25 Aralık darbe girişiminin hedeflerinden biri de Türkiye’nin mega projelerini gerçekleştiren iş adamlarıydı. Batı ülkelerinin finans kurumları, mega projelerimize kredi sağlamamak için her türlü cambazlığı yapmışlardı. Savunma sanayi projelerimizi engellemek için, lisans haklarından teknoloji transferine kadar çıkartmadık zorluk bırakmadılar. Şimdi de aynı şifreyle, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye İlerleme raporunda ve kararında karşılaşıyoruz. Her defasında ne dediysek, bu sefer de aynı aynısını söylüyoruz. Türkiye, 2023 hedeflerinden vazgeçmeyecek, bunu böyle bilesiniz.”
“AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE’YE İHTİYACI VAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nun kararındaki bir başka talebin de Akkuyu Nükleer Santrali’nin durdurulması çağrısı olduğuna vurgu yaptı ve değerlendirmelerini şu cümlelerle sürdürdü: “Bu çağrıyı yapan kim? Avrupa Birliği üyesi ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir parlamento. Peki, Avrupa ülkelerinde el’an faaliyet gösteren 135 nükleer santrali ne yapacağız? Dünyada halen faal olan 444 nükleer santrali ne yapacağız? Halen inşa edilmekte olan 62 nükleer santral için de aynı çağrının yapıldığını duyan var mı? Öyleyse, Türkiye’de inşa edilen nükleer santralle ilgili bu kaygı nereden kaynaklanıyor? Sakın bu çağrının gerisinde Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığından kurtulmasından, yine enerji alımı kaynaklı yüksek cari açığını kontrol altına almasından duyulan kaygı yatıyor olmasın? Rapora bakıyorsunuz, Kıbrıs konusunda, Ege’deki sorunlar konusunda aynı sakat yaklaşım. Yargı bağımsızlığı, ifade, basın ve toplanma hürriyeti konularındaki eleştirilerde aynı sakat bakış açısı. Güneydoğu’daki şehirlerimizde yaşanan olaylarla ilgili yine benzer yalan-yanlış ifadeler. Tabii, raporu yazanın akıl danesi HDP’liller olduğu için, sonucun bu şekilde çıkması şaşırtıcı değil. Biz bunları çok iyi biliriz. Bunlar cibilliyetlerinin gereğini yapıyorlar. Hele bir de raporun 1915 olayları faslı var ki, tam evlere şenlik. Adeta, ülkemizin ve milletimizin ne kadar hasmı varsa, bir araya gelip, kafalarındakileri ve gönüllerindekileri rapora derç etmişler.”
Raporun herhangi bir bağlayıcılığının olmadığını bildiklerini ve Türkiye’nin, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da raporu iade etme kararı almasının doğru olduğunu sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim tepkimiz, kurumsal olarak Avrupa Parlamentosuna veya raporun kendisine değildir. Bizim tepkimiz, raporun yapıcı değil yıkıcı bir anlayışla hazırlanmasınadır. Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin göçmenler, bazı fasılların açılması, vize serbestisi gibi pek çok konuda olumlu yönde seyrettiği bir dönemde böyle bir raporun önümüze getirilmesi, tam anlamıyla provokatif bir yaklaşımdır, provokatif bir davranıştır. Herhalde bunu Avrupalılar görecektir. Temenni ederim ki görürler. Ta 1963’ten beri göremediler ama bundan sonra ne olur bilemiyorum. Avrupa Parlamentosu, özellikle son yıllarda, bu davranışı çok sık sergiler hale gelmiştir. Bu hususta da, her zaman söylediğim şeyi, burada bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olan ihtiyacından daha fazla, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye ihtiyacı vardır, bunu böyle bilin.” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’Yİ EN İLERİ STANDARTLARA KAVUŞTURMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ”
Türkiye’ye yönelik, Batı kaynaklı eleştirilerin bir bölümünün, Türkiye’nin içinde bulunduğumuz şartların doğru anlaşılmamasından kaynaklanıyor olabileceğini; ancak büyük bölümünün art niyetli olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şu eleştirilere yer verdi: “Çok daha fazlasını, çok daha ağırlarını, çok daha katılarını Batı ülkelerinde gördüğümüz pek çok uygulama yüzünden ülkemize sert eleştiriler yöneltiyorlar. ‘Hapisteki gazeteciler’ diyorlar, bakıyorsunuz, hiçbiri gazeteci değil. Gazeteci kabul edebileceklerimizin suçlarına bakıyorsunuz, casusluk gibi, gizli belgelerin ifşası gibi, kendi ülkelerinde çok daha ağır cezaların verildiği suçlar. ‘İfade özgürlüğü’ diyorlar, bakıyorsunuz, her türlü hakaretin, iftiranın, küfrün, aşağılık ifadelerin yer aldığı konuları bu şekilde değerlendiriyorlar. Geçenlerde ABD’de biri çıkmış Başkan Obama’ya bir tehdit ve hakaret sallıyor ve 3 yıla mahkûm ediliyor. Aynı şekilde Almanya’da Şansölye Merkel’e benzer bir şey yapıldı, o da 2 yılı aşkın bir süreye mahkûm oldu. Onlar bunu rahatlıkla yapıyor ve oluyor. Bizde buna benzer şeyler daha bugüne kadar pek olmadı. Demek ki bizde böyle bir şey olmuş olsa, gök kubbeyi üzerimize yıkacaklar. Oysa kendi ülkelerini, kişisel hak ve özgürlüklerin en ileri düzeyde uygulandığı yerler olarak görüyorlar, alakası yok. Aynı hakaretleri, küfürleri o ülkelerde yapanlar, kendilerini hemen mahkeme önünde buluyorlar. ‘Gösteri özgürlüğü’ diyorlar, bakıyorsunuz kendileri, gerekli gördüklerinde, herhangi bir taşkınlığı, şiddeti, saldırısı olmadan gösteri yapan yüzlerce insani kelepçeleyerek tutukluyorlar. ‘Yargı bağımsızlığı’ diyorlar, Türkiye’de yargıyı paralel yapı çetesinin tasallutundan kurtarıp yeniden millet adına karar veren bir kurum haline dönüştürme çabalarını eleştiriyorlar. ‘Sosyal medyanın kısıtlanması’ diyorlar, işlerine geldiğinde kendileri ziyadesiyle aynı yola başvuruyorlar.”
Türkiye’nin eksiklerinin olduğunu; bunları düzeltmek, geliştirmek, Türkiye’yi demokraside, hak ve özgürlüklerde en ileri standartlara kavuşturmak için 13 yıldır gece gündüz çalıştıklarına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunları başkaları istediği için değil, milletin buna layık olduğu için yaptıklarını ve yapmayı sürdüreceklerini bildirdi.
“UNVANI MİLLETVEKİLİ AMA ARABASINDA TERÖRİSTLERE SİLAH TAŞIYOR”
Terörle bu çapta bir mücadele yürütüp de, Türkiye kadar hak ve özgürlük çıtasını yüksekte tutabilen dünyada başka bir ülke olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dokunulmazlık konusunu örnek gösterdi ve şunları söyledi: “Unvanı milletvekili, ama kendisi arabasında teröristlere silah taşıyor. Unvanı milletvekili, ama evini teröristlerin karargâhı haline getirmiş. Unvanı milletvekili, ama devletin güvenlik güçlerine, hâkimine, savcısına, diğer görevlilerine yapmadık hakareti, terbiyesizliği, tacizi bırakmıyor. Hatta makamında şehit ediyor. Unvanı milletvekili, kürsüden terör örgütünü savunuyor, onun ağzıyla konuşuyor, onun sembollerini taşıyor. Niye? Çünkü dokunulmazlığı var. Böyle dokunulmazlık olur mu? Milletvekili dokunulmazlığının amacı bellidir. Kürsüden ifade ettiğiniz düşünceler konusunda dokunulmazsınız. Diğer soruşturma ve kovuşturmaların üzerinizde baskı aracı olarak kullanılamaması için de, suçüstü halleri dışında, bu tür süreçler, milletvekilliği süresince donduruluyor. Ama siz bu imkânı tutup da, terör örgütünü desteklemek, terör örgütünün bir militanı gibi davranmak için kullanırsanız, kusura bakmayın, eninde sonunda dokunulursunuz.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu konuda sağlanan uzlaşmayı takdirle karşıladığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, dokunulmazlıkların kaldırılmasına en hararetli muhalefeti yapan partinin, daha geçen yıl Türkiye’ye meydan okuyup dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis’e dilekçe verdiklerini hatırlatarak, “O dönemde 80 milletvekili bulunan bu partinin tüm milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis’e dilekçe veriyorlardı. İşte şimdi dokunulmazlıklar kalkıyor, bu sefer niye itiraz ediyorsunuz?” sözlerine yer verdi.
“HDP, BU COĞRAFYANIN DEĞERLERİNE DÜŞMANLIK ETMEK ÜZERE KURULMUŞ BİR PARTİ GÖRÜNÜMÜNDE”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında söz konusu parti ile ilgili şu yorumlara yer verdi: “Çünkü bunların derdi hiçbir zaman üzüm yemek olmadı. Bunlar hep, ellerine geçen her konuyu istismar ederek terör örgütüne destek vermenin çabası içindeydiler. Açık söylüyorum, HDP, bırakın Türkiye partisi olmayı, bırakın benim Kürt kardeşlerimizi temsilini, bu coğrafyanın tüm insanlarına ve değerlerine düşmanlık etmek üzere kurulmuş bir parti görünümündedir. Ülkemizin, insanlarımızın ne kadar kutsalı varsa, hepsi bu partinin ve mensuplarının hedefidir. Bayraktan rahatsız olan, ezandan rahatsız olan, camiden rahatsız olan, istiklal marşından rahatsız olan, vatandaşlarımızın sakalından-kıyafetinden rahatsız olan bir parti, bu toprakların partisi olamaz.”
Dünyada, Türkiye’ye ve millete husumet besleyen herkesin bu partiyi desteklediğine, onlar adına ve onlarla birlikte Türkiye’ye karşı eylem yaptıklarına, paralel yapının da bu safa katıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amerika’da, Ermenileri, PKK’lıları ve onların bir parçası haline dönüşmüş olan HDP’lileri, paralel yapının bilinen simalarını Türkiye’ye karşı, bize karşı eylem yaparken görünce, inanın içim acıdı biliyor musunuz? Eyvah dedim, ne hallere düştüler… Bu ülkenin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, havasını solumuş bir tek kişinin bile, böylesine bir ihanetin içinde yer alabileceğini doğrusu düşünemezdim. Gerçi Türkiye’de benzer şeyleri yaşadım, gördüm onlarla ilgili olarak; fakat gurbette de bunu yapıyor olmaları düşündürücüdür” diye konuştu.
“İHANET ŞEBEKELERİNİN KÖKÜNÜ KAZIMAK İÇİN NE GEREKİYORSA YAPILACAK”
Bu durum karşısında sabretme döneminin geride kaldığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Artık harekete geçme zamanı. İnşallah dokunulmazlık meselesi bunun ilk adımı olacak. Arkasından, bu tür ihanet şebekelerinin kökünü kazımak için ne gerekiyorsa, hepsi de birer birer yapılıyor, yapılacak. Milletimiz, velev ki kendi içinden çıkmış olsun; bu Mankurtları daha fazla taşımak zorunda değildir. Kurtuluş Savaşımızı verirken nasıl net çizgiler çekerek işe başladıysak ve bu şekilde zafere ulaştıysak, bugün de aynı noktadayız” açıklamasında bulundu. Ölçülerinin ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek millet’ olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yeni Türkiye’yi işte bu zeminde kuracağız, Türkiye’yi 2023 hedeflerine işte bu anlayışla ulaştıracağız” dedi.
Konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni teşriflerinden dolayı misafir ettiği muhtarlara teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlardan; mahalle ve köylerindeki vatandaşlara selam, saygı ve muhabbetlerini iletmelerini istedi.