İŞTE O YAZI
Bir işadamı, memleketi Siirt'te, Başbakan Erdoğan'ın da ısrarıyla 12 milyon dolara tekstil fabrikası kuruyor. Tam 600 genç kızı eğitip terzi yapıyor. Fabrikayı onlarla birlikte çalıştırmaya başlıyor. Sonra bir gün müfettişler geliyor "senin çalıştırmayı taahhüt ettiğin eleman sayısı 300 kişi ama burada 175 işçi var. Diğerleri stajyer" diyerek ceza kesiyor. Sonra bu çok yüksek para cezası ödenemeyince fabrikaya devlet el koyuyor ve işadamının 12 milyon doları işte böyle uçuyor.
Yine aynı işadamı, Erzurum'da et ve damızlık sığır üretmek için Koç Holding'le birlikte 50 milyon dolarlık bir proje başlatıyor. Projeye göre en az 10 bin dönümlük alan lazım. Arıyor tarıyor ve üniversiteye tarım yapması için ayrılan ve yıllardır kullanılmayan bir alan buluyor. Üniversiteyle temasa geçiyor. Geliri yarı yarıya paylaşılmak üzere hayvancılık projesi hayata geçecekken birden yine bürokrasi devreye giriyor. "Üniversite ile özel sektör ortak olamaz" diyerek proje askıya alınıyor. İşadamı yılmıyor, git, gel işi takip ediyor, sonunda üniversitenin rektörü, "gelecek yıl rektörlük seçimi var. Ben projeye onay verirsem üniversiteyi özel sektöre peşkeş çekti derler. Seçimi kaybederim" diyerek işin olamayacağını söylüyor.
Tek bir kişinin öyküsü bu. Bu kişisel öyküde kısaca 12 milyon dolarlık bir tekstil fabrikası buharlaşıyor ve 50 milyon dolarlık tarımsal yatırım gerçekleşemiyor. Sağlayacağı istihdam bir yana, eğer 50 milyon dolarlık proje gerçekleşseydi, işadamına göre, şimdi etin kilosunu 4-5 liradan yiyebilirdik.
Bu bürokrasi felaketlerini yaşayan işadamı, Hedef Alliance Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak. "Başbakan'dan bakanlara, hepsinin yanına defalarca gittim, yine bu bürokrasiyi aşamadım" diyor ve kritik soruyu soruyor:
"Cumhuriyetin bürokratı Cumhuriyetin başına bela oldu. Halkın seçtiği siyasetçiyi dinlemiyor. Peki bu ülkede kalkınma nasıl olacak?"
Sancak haklı. Çünkü bu bürokrasi engeliyle Türkiye'de sadece o karşılaşmıyor. Bu köhnemiş bürokrasi, bir şeyler üretmek isteyen işadamının üzerine yıllardır çullanıyor. Sancak, bu Türkiye klasiğini, dün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in yanı sıra bürokratların, işadamlarının, BM uzmanlarının ve akademisyenlerin katıldığı Hüsnü Özyeğin Vakfı'nın düzenlediği, Kırsalda Umut Var: Kırsal Kalkınma Alanında Deneyimler ve Yeni Yaklaşımlar Konferansı'nda anlattı.
Evet kırsalda umut var, fakat bizim bir kısım bürokraside umut yok.Kırsalda umut var çünkü kalkınmanın ilk sermaye birikimi tarım ve hayvancılıktan sağlanıyor. Zaten tarihte kendi kendini üretebilen tek makine "inek" olarak biliniyor. Ve tarımda her ay düzenli nakit para girişini sağlayan tek ürün ise süt oluyor. İşte bu nedenle pek çok kalkınmış ülkenin ilk sermaye birikimi süt ürünlerinden elde edilen kazançla oluşuyor.
O halde ne yapmalı? Kırsal kalkınmayı canlandırmak için Güneydoğu'da 1994'de DYPSHP Hükümeti'nin kararıyla boşaltılan köyleri tekrar yerleşime açmalı. Hükümet bu projeyi başlattı. Hatta dün bürokratlar da bu konuda çalıştıklarını belirttiler. Ayrıca, bürokratlar, GAP sulama projelerinin 2013'te tamamlanacağını, böylece yılda 27 milyar dolarlık katma değer elde edileceğini ileri sürdüler. Ama yeterli değil. Köye dönüş hızlandırılmalı. İşte bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının da katkısı gerekiyor. Özyeğin Vakfı, Güneydoğu Anadolu'da, Direktör Nurcan Baysal'ın önderliğinde Kavar ve Ravanda Havzası'nda 14 köy ve 5 mezrada kırsal kalkınma projesi başlatmış, 124 aile için meyve bahçesi ve hayvancılık tesisleri kurmuş. İçme suyu getirmiş. Sosyal kalkınma için köy odaları, kreşler, fırınlar, öğretmen lojmanları ve okullar inşa etmiş. Boşalan köylere yeniden hayat vermiş.
Bu arada Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Gökyiğit de dün konferansta yaptığı sunumda, endüstriyel ormandan hayvancılığa pek çok projeye destek verdiklerini ve özellikle de kaybolan Kafkas arılarını bulup yeniden üretimini sağladıklarını söyledi. Arı deyip geçmeyin. Bir arının tarıma katkısı, ürettiği balın ekonomik değerinin 10 katıymış. Gökyiğit, ayrıca açıkladı.
Gördüğünüz gibi kırsal kalkınma için düşünüp, çalışanlar var. Bir de üzerlerinden bürokrasi engeli kalkarsa işler daha hızlı ilerleyecek. Ama anlatılanlar ortaya koyuyor ki, Cumhuriyet hâlâ bürokrasi sorununu çözememiş. Seçilmişler atanmışlara hâlâ sözlerini dinletemiyorlar.