ŞEREF KONUĞU OLDU
Davutoğlu, ABD'nin New York kentindeki temasları kapsamında Ritz Otel'de yatırımcı işadamlarını kabul etmesinin ardından, Dış İlişkiler Konseyi Yıllık Kurumsal Konferansı'na şeref konuğu olarak katıldı.
Konsey Başkanı Richard Haass moderatörlüğünde yöneltilen soruları yanıtlayan Davutoğlu, Charle Hebdo ile ilgili Paris’te katıldığı yürüyüş hatırlatılarak, “Türkiye’de, bu Fransız dergisinin yaptığıyla ilgili tartışmalar yürüyor. Bu sizin yayınlarınızdan bir tanesi bu karikatürü yayınladı, aslında sormak istediğim sizin görüşünüz. Bir kişi dine saygı duyarken ifade özgürlüğünü aynı anda nasıl koruyabilir ve sizce Türkiye’de bu denge nasıl korunuyor” sorusu üzerine, “Ben bir akademisyenim ve benim için en önemli ilkelerden bir tanesi de ifade özgürlüğüdür. Akademik hayatınızda ifade özgürlüğü hakkına sahip olmazsanız hiçbir şey üretemezsiniz. Düşünme ve özgür düşünce çok önemlidir. Konuşmak ve düşünce dedim. Hakaret, demedim. Bu ikisinin arasında farklar var” diye konuştu.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Bir kişinin, kendi kimliğine saygı duyuyorsa diğerlerine de empati yapıp, saygı duyması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:“İfade özgürlüğü hakaret özgürlüğü anlamına gelmemektedir. Ben burada konuşuyorum, herkes beni eleştirebilir. Ancak bir kişi hakarete girerse bu medeni hayatın sınırları dışına çıkmış olur. Ben kendimi savunabilirim ancak ben bir kişiye bakarak o kişinin belli dine mensup olduğunu düşünerek, bu kişinin dine hakaret ettiği ve aynı zamanda kişiye hakaret ettiğini düşünürsem o başka bir şey olur. Kim demokratik toplumlarda bunu yapar? Buna aslında sosyal değerler karar verir. Kimi sosyal ortamlarda bazı kelimeler, hakaret değeri taşımayabilir ancak bir başka kültürde, başka ortamda bu hakaret içeriği taşıyabilir. Her bir bireyin kendi değerleri vardır ve bireylerin değerlerine saygı duymak da aslında ifade özgürlüğü kadar değerlidir. Bir kişi Hazreti Muhammed ve Hazreti İsa’ya hakaret ederse bunu da bizim orada olduğumuzda yaparsa ben şöyle sorarım, ‘Neden bu dili kullanıyorsunuz, nefret dili kullanılmamalı’. Medeni ve demokratik bir toplumda eleştiri olmalı ancak hakaret olmamalı. Böyle bir fark var.”
“ÇOK KÜLTÜRLÜ YAPININ EKSİKLİĞİNİ GÖRÜYORUZ”
Türkiye’de yüzyıllardır çok dinli, çok kültürlü bir toplumun var olduğuna işaret eden Davutoğlu, şöyle devam etti: “Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar aynı sokakta yaşıyor, İstanbul’da. Bazı sokaklara gittiğinizde camiler, sinagoglar ve kiliselerin duvarları birlikte. Sinagoga giden kişiler, Müslümanlara ve Hristiyanlara da selam veriyor. Yani böyle güzel, barış dolu bir ortam var ancak bunun karşısında şiddet ve hakaret kültürü vardır. Böyle bir şeyle karşılaştığımızda aslında çok kültürlü yapının eksikliğini görüyoruz. Bir kültüre hakaret gördüğümüzde böyle bir eksiklikten bahsedebiliriz. Ben Paris’te katıldığımda ifade özgürlüğümü kullandım ve bir gün sonra Berlin’e gittim, Berlin’de bir cami, Avrupa’da aşırıcılar tarafından yakılmıştı. İşte Avrupa’da karşılaştığımız tezatlıklar, bunlar. Biz tabii ki eleştiri hakkına tam destek vermeliyiz ancak bu hakarete girmemeli.”
İÇ GÜVENLİK PAKETİ
Davutoğlu, “Güvenlik paketi neden gerekli? Neden ülke içinde protesto etme hakkı, bir araya gelme hakkıyla ilgili kaygılar var” sorusu üzerine de şunları söyledi: “Keşke elimde size ve bütün dinleyicilere elimde metin olsaydı da verseydim. Bu metin sadece güvenlikle ilgili değil. Güvenlik ve özgürlükler kanunu korumayla ilgili güvenlik paketi. Peki neden sordunuz? Geçen yıl 6-7 Ekim’de hükümet kurulduktan sonra, bazı şiddet dolu saldırılar gerçekleşti. Özellikle de bu saldırılar güneydoğu şehirlerinde oldu, bazı terör örgütleri tarafından. Bu terör örgütleri, evleri yakmak için molotofkokteyleri kullandılar. Bu saldırılar esnasında insanlar hayatlarını kullandı. Protestoları esnasında şiddet dolu araçlar kullandılar. Bu da tabii ki kaygı verici bir olay ve provokasyon yaratan çevreler tarafından destekleniyor. Bu konuda bizim tabii ki tedbir almamız gerekiyor. Tedbir alacakken şunu da söylemek lazım; İçişleri Bakanlığı'ndan benim elime brifing geldi, 15 Ekim’de. Bu brifing içinde AB standartları vardı. Pakete baktığınızda, AB güvenlik ile ilgili tedbirlerin dışına çıkmadığını göreceksiniz. Mesela molotofkokteyli konusunda Avrupa’da, ABD’de bunun kullanılmasıyla ilgili çok ciddi yaptırımlar var. İngiltere’ye baktığımızda 3 PKK üyesi, molotofkokteyli kullandığı için 14 yıl hüküm giydiler.
Fakat Türkiye’ye bakalım, Türkiye’de molotofkokteyli ile ilgili doğrudan bir atıf yoktu. Yani aslında protestolar esnasında şiddet içerikli faaliyetler yaparken molotofkokteyli kullanıyorlar, insanlar zarar görüyor ve bu konuda gerekli yaptırımlar yok. Biz serbest protestoları destekleyebilmek için hiç kimsenin yüzünün kapatmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü insanlar yüzlerini kapatarak insanlara saldırıyor. Sözde bazı protestolar var. Bu protestolar içinde böyle şiddet dolu faaliyetleri görüyoruz.”
“YENİ KANUNDA FRANSA’DAKİ STANDARTLARI SAĞLAMIŞ OLUYORUZ”
Davutoğlu, söz konusu pakette en çok tartışılan konulardan birinin de polisin yetkileriyle ilgili olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Türkiye’de şu anki durumda polisin protestocuları korumak için olsa bile hiç kimseyi gözaltına alma hakkı yok. Fransa’da polis bir kişiyi 24 saat gözaltına alabiliyor. Bir savcı, soruşturma bağlamında 48 saat gözaltına alabiliyor. Almanya’da bu 36 saat. Türkiye’de hiç böyle bir yetki yok. Şimdi bizim önerdiğimiz yeni kanunda Fransa’daki standartları sağlamış oluyoruz. Olağanüstü durumlarda, bir eylem şiddet içeriyorsa polis 24 saat gözaltına alma hakkına sahip oluyor ve savcılarda 48 saat. Bu aslında Avrupa Birliği'yle karşılaştırdığımızda minimum değer. Mesela İspanya’da 48 saat, bazı başka ülkelerde 72 saate kadar çıkabiliyor. Yani aslında Avrupa standartlarına baktığımızda bizim güvenlik paketimizde hiç tezat içeren bir şey yok.”
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
Davutoğlu, “Siz şunu söylemekle meşhursunuz. Türk dış politikası komşularla sıfır sorun politikası üzerine inşa edildi. Ancak hükümetiniz Suriye ile savaş içerisinde, aynı zamanda İsrail ve Mısır ile çok hoş ilişkileriniz olmadığını söyleyebiliriz. Ne yanlış gitti” sorusuna da şu yanıtı verdi: “Evet biz komşularla sıfır sorun politikasını ilan ettik. Böyle komşularınız var mı? Mesela Suriye örneğine gelelim. Suriye’de mevkidaşlarınız, yani Beşar Esad halkını öldürmese, başka olurdu. Fakat Beşar Esad kendi halkını öldürmeye başladığında, Türkiye’ye mülteci gelmeye başladığında, size şunu söylemem lazım; şu an Türkiye’de 2 milyon mülteci var. Aslında Suriye halkının yüzde 10’u Türkiye’de yaşıyor. Kilis gibi bazı şehirlerde mültecilerin sayısı, Türk vatandaşlarının sayısını geçti. Bu problem, Suriye ile ilgili sorun. Ancak Şam’da konuşabileceğiniz bir mevkidaşınız yok. Çünkü biz kendi ordusunu halkına karşı kullanmama konusunda ikna etmeye çalıştık fakat Beşar Esad kendi halkına karşı kimyasal silahlar kullandı. Yani aslında böyle bir kişiyle kendi değerleriniz doğrultusunda hiçbir sorununuz olmasa başka bir husus olurdu. Yani aslında Suriye ile olan kötü ilişkiler bizim hatamız değil. Ancak bizim için değerlerin önceliği vardır. Politikada ve sosyal hayatta en önemli ilke insan onurudur. Bu temel ilke doğrultusunda komşularla sıfır politika ikinci önem sahip oluyor.”
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ
Türkiye’nin, geçmişte İsrail ile de çok iyi ilişkileri olduğunu anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:“İsrail ve Suriye arasında, Türkiye hatta ben arabuluculuk yapıyordum. İsrail, Gazze’nin çocuklarına saldırmadığı zaman bizim ilişkilerimiz çok iyiydi. 2008 Aralık’ta, bu tarihte İsrail ve Suriye arasında son bir anlaşmaya çok yakındık. İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Sayın Recep Tayyip Erdoğan aynı odadaydı. Biz de Beşar Esad ile başka bir odadaydık. Bir anlaşmasının imzalanmasına çok yakındık. Bir hafta sonra zirve gerçekleşecekti. Bütün metinler hazırdı sadece tek bir kelime eksikti. Bana da bu metni tamamlamak için üç gün verildi. Cuma gecesi biz bu metni tamamladık ve cumartesi sabahı İsrail, Gazze’ye saldırdı ve yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu bizim seçeneğimiz değildi. Bizim İsrail ile Suriye ile de iyi ilişkilerimiz vardı ama bazı bizim dışımızda olaylar oldu. Şimdi Yunanistan ile üst düzey stratejik konseyimiz var. İran ile yine dengeli ilişkilerimiz var, doğrudan bir sorunumuz yok. Irak ile mükemmel bir ilişkimiz var. Eskiden Maliki’nin mezhepsel politikaları dolayısıyla bazı pürüzler vardı. Ancak geçtiğimiz tarihte üst düzey ziyaretler gerçekleşti. Şimdi Rusya ile iyi ilişkilerimiz var. Ukrayna ile üst düzey stratejik ilişkilerimiz var. Azerbaycan ve Gürcistan ile çok iyi ilişkilerimiz var. Yani artık Gürcistan’a girmek için pasaporta bile ihtiyacımız yok.”
Davutoğlu, moderatörün, “Rusya iyi ilişkileriniz olması sorun olarak tanımlanabilir. Burada şöyle bir görüş var; Türkiye, Rusya’ya doğalgaz açısından çok bağımlı, yüzde 60 derecesinde bağımlı. O yüzden de Rusya ile olan ilişkilerde Ukrayna bağlamında sorunlu görünüyor” sözleri üzerine de şunları kaydetti: “Biz Rusya’yı, Esad rejimini desteklediği için izole ettik. Bu noktada diğer ülkeler bunu yapmadı. Neden böyle, bunu sormak lazım. Suriye’de ölen insanlar Suriyeli ve Müslüman olduğu için mi hiç kimse Rusya’yı dışlamadı. Ukrayna’da ölenler Hristiyan olduğu için mi herkes şimdi Rusya’ya şu an yaptırım alıyor. Alınan kararların istikrarlı olması lazım. Beşar Esad’ın Suriye’de yaptığı şeyler yanlıştı. Diğer ülkelerin yaptığı şeyler neydi peki? Ben şimdi kimseyi suçlamak istemiyorum ancak Avrupa ve Amerika’ya baktığımda, Beşar Esad yüz binlerce insanı öldürme konusunda adım attığında Avrupa ve Amerika, Rusya’nın yanındaydı. Biz uzun zamandır, Birleşmiş Milletler'i Suriye’deki insanları koruma konusunda adım atmaya çağırıyoruz. Biz Ankara’da Putin ile görüştüğümüzde çok açık tutumuzu gösterdik.”