Erzurumlu Nevzat Bey…
Nevzat Kösoğlu!
Dadaş…
Yiğit…
Bilge…
Adam!
Adam gibi adam…
Lafta değil; adem anlamıyla hakikaten adam!
Milletvekili olduğu dönem yaşımız küçüktü.
12 Eylül ihtilali sonrasında daha yakından takip imkanımız oldu.
Askeri Mahkemelerdeki duruşu, savunma şekli; tavizsiz dava adamı kumaşı, muhabbetimizi artırdıkça artırdı.
Sonrası da öyle oldu.
Milli ve yerli hayat tarzından asla ödün vermedi.
“Öğreten Dadaş” tı.
***
"Milletine yürekten bağlılık nasıl olur" önce onu belletiyordu.
90’lı yılların daha başı; kıpırdanmalar olsa da, Türk Cumhuriyetleri henüz bağımsız değiller.
Nevzat Ağabeyin bürosundayız.
Yüksel Caddesi 33/A…
Mütevazı döşenmiş ; mehabeti kavi bir oda.
Kitaplar arasına gömülmüş.
8 numara gözlükler bir kitabın arasında…
Diğer kitabı kalın mercekle inceliyor!
Ve yazıyor…
Oturduğu koltuğun arkasında büyükçe bir harita var.
Türk Dünyası’nı gösteren ayrıntılı harita…
Vakur bir yapısı vardı.
Abartıdan çok uzak.
Misafirperver!
***
Heyecanı doruktaydı…
Azerbaycan’dan, Kırgızistana, Özbekistan’a Türk Cumhuriyetlerini anlattı. Manas’ı ezbere biliyordu. Ahmet Yesevi hayranıydı.
Fasılasız iki saat izah etti …
Deriden yapılmış hoş bir yelek vardı sırtında. “Öğreten dadaş” tarifini tamamlar nitelikteydi.
Oturduğu koltuktan ani bir hareketle kalktı; arkasındaki haritaya döndü.
Türk İllerini gözü kapalı biliyordu.
Bir müddet de, bu haldeyken aktardı, öğretti…
Sonra…
Keyifle yeniden koltuğa oturdu; bir sigara yaktı.
Rahatlamıştı; “Dünya ahvali iyi okunup, hakkıyla yönetilebilirse bu aziz milletin hükümranlık günleri yeniden başlar” diye bitirdi…
***
O’na dair söylenecek söz o kadar çok ki…
Said Nursi Hazretleri, Ziya Gökalp, Dündar Taşer, Erol Güngör, Yahya Kemal, Peyami Safa, Enver Paşa gibi milletimizin hamurunu yoğuran isimleri O’ndan okumanın ayrıcalığını yaşadık şükür.
Yazmak, anlatmak zor O’nu…
Hastalığı esnasında Başbakanımızın ziyaretini duyunca içimiz ferahlamıştı.
İrfan Sönmez ağabeyin hakkında yazdıkları ise bambaşka iklimlere taşıdı bizi.
Son karşılaşmamızı aktardıktan sonra, yazıyı bütünüyle paylaşmak isterim…
***
11 Mayıs 2013 Ankara’da Erzurum Günleri yapılıyor…
Nevzat Ağabey için de imza günü tertip edilmiş…
Ayhan Kara ağabeyimin çok yerinde tarifiyle “Dadaş Vicdanı” hüvviyetindeki Muammer Cindilli Ağabeyim, Dr. Orhan Kishalı, Selahattin Şener, Ali Rıza Koç ile birlikte gittik…
Gayet iyiydi…
Bir gün önce Türk Ocağının düzenlediği seçkin bir davetli topluluğuna karşı çok anlamlı konuşma yaptığını katılımcılar arasında bulunan Muammer Reis beğeniyle anlatmıştı bize.
Hem kitapları imzalıyor hem de bizimle sohbet ediyordu.
Eşi, dostu sordu; Erzurum’dan havadis aldı…
Kucaklaştık; ayrıldık!
Dadaşların, milletimizin başı sağ olsun…
Makamı cennettir inşaAllah!
***
İrfan Sönmez Bey’in “Bir fikir başbuğu” başlığıyla kaleme aldığı yazıyı olduğu gibi arzediyorum:
“Bugün Türk milliyetçiliğinin yaşayan en önemli düşünce adamlarının biri, belki de birincisi Nevzat Kösoğlu’dur.
12 eylül’den önce MHP’nin genel başkan yardımcılığını yaptığı dönemden bugüne hep bir karakter abidesi olarak kaldı. Çizgisinden, duruşundan hiç taviz vermedi.
Hapisten çıktıktan sonra ikbal peşinde koşanlardan olmadı. Çekildiği köşeden kalemiyle nurlar saçmayı, Türk milliyetçilerine kılavuzluk yapmayı tercih etti.
Arvasi’nin İslam Türk çizgisi en güzel örneğini onun eserlerinde buldu. Milliyetçiliği İslam’ın tornasından geçirerek ona giydirilmek istenen ırkçılık elbisesini yırtıp atan birkaç isimden biri oldu.
Verdiği her eserle Türk milliyetçilerine yeni bir ufuk açtı.
Irkçılık suçlamasıyla nisyana terk edilmiş Ziya Gökalp’i tarihin sayfaları arasından çekip çıkararak yeniden hayat verdi. Türk dünyasında yeni bir medeniyet tasarımı isimli kitabında “Müslüman’ın Türkçe konuşanına Türk denir,ırk yarış atları için önemlidir” diyen Ziya Gökalp’in gerçek kimliği ile yeni bir sunumunu yaptı. Onun Kültür ve medeniyet ayrımını bir kuyumcu titizliği ile işleyerek -kendi milliyetçilik anlayışının-anahtar kavramlarından biri haline getirdi. Milliyetçilikte yeni arayışlar isimli kıymetli eserinde Ziya Gökalp’le ilgili Niyazi Berkes’ten yaptığı alıntı, onu en iyi anlatan tanımlamalardan biridir.” diyor ki Niyazi Berkes, gariptir, o günün fikir hareketleri içinde dini müceddit İslamcılardan değil,Türkçülerden çıktı; Ziya Gökalp.
Kösoğlu Batı’da yazılan milliyetçilik kuramlarının hiç birine rağbet etmedi. Milliyetçiliği son derece basit, sade bir anlatımla, kendi milletinden yana olmak, olarak tarif etti. Ülkücülük ise ona göre, milliyetçiliğin ahlak biçimiydi. Kösoğlu,bir çok eserinde Türk milleti tarihin hiçbir döneminde sömürge olmadığı için, Milliyetçilik anlayışının da kimseyi ötekileştirmediğini, bu yönüyle batı tipi milliyetçiliklerden ayrıldığını yazdı. Gerçekten de, yükselen etnik teröre rağmen, bir karşı terör dalgasının veya etnik nefretin ortaya çıkmamasının sebebi Türk milliyetçiliğinin bu -ötekisi olmayan-yapısıyla ilgilidir. Son yıllara kadar, her etnik kökenden insanın Türk milliyetçiliği çatısı altında buluşması,siyaset yapması kimseyi ötekileştirmediğinin ve kimsede yabancılık veya dışlanma hissi uyandırmadığının en güzel göstergesidir.
Kösoğlu sadece Milliyetçilik anlayışımızda yeni ufuklar açmakla kalmadı; farklı alanlara girerek milliyetçilere öncülük etti. Onun Sait Nursi ile ilgili kitabı bu alandaki en önemli çalışmalarından biridir. Resmi ideolojinin adının sonuna Kürt veya kürdi ibaresi koyarak etkisizleştirmeye çalıştığı Sait Nursi’yi gerçek mana ve kimliği ile milliyetçi camiaya takdim etti. Türkler bizim pederlerimizdir, aklımızdır, on asır İslam’a hizmet etmiş bu milletin askerine silah çekilmez diyen Sait Nursi’yi Türk milliyetçilerinin ruh yapıcılarından biri haline getirdi.Ona Kürtçülük ithaf edenlerin haksızlığını gözler önüne serdi. Kösoğlu’nun sait Nursi ile ilgili kitabı asrın müceddidiyle ilgili yazılmış en objektif, en değerli eserlerden biridir.
Dündar Taşer,Erol Güngör, Yahya Kemal, Peyami Safa ve Enver Paşa ile ilgili yazı ve kitapları da aynı mahiyettedir. Kadri bilinmeyen bu zirve adamlarına onlar için yazdığı kitaplarla adeta kıyamete kadar yıkılmayacak türbeler yaptı. Yahya Kemal için söylediği,”onların milliyetçiliği batıdan esen rüzgarlardan çok, balkan savaşı sonrası çöküntü ve acılarından doğmuştur” ifadesi, onun şiirinden sızan acıları anlatır mahiyettedir.
Kösoğlu yazılarında, kitaplarında, konuşmalarında hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadı. Milliyetçilere hep ümit ve cesaret üflemeye çalıştı. Milli meselelerin iç siyaset malzemesi yapılmaması gerektiğini belirten Kösoğlu, adeta yaygın bir hastalığa parmak basarak eleştirilerin nasıl olması gerektiği hususunda da şunları yazdı:”Eleştirilerimizi, yahut uyarılarımızı öyle yapmalıyız ki, söylediklerimiz ve üslubumuz,milletimizin hamle gücünü,milli gerilimini,hayat şevkini, velhasıl kendine olan güveni sarsmasın.Onun ümidini kırmasın,eskilerin tabiri ile kuvve-i maneviyesini bozmasın. Milleti güvensizliğe,umutsuzluğa düşüren,karamsarlığa iten,geleceğini karartan söz ve üslupları milliyetçiler kullanmaz.Bu yüzden milletimize yönelen tehditlerin en büyüğünün bu güvensizlik-inançsızlık olduğunu bilmeliyiz.Milli varlığımızı tehdit eden merkezlerin, önce bu güveni, İmanı sarsmak için hamle yapacaklarını bilmeliyiz.” Kösoğlu’nun bu tespitinin, hem dışa doğru, hem içe doğru eleştirilerde tutulması gereken yolu gösterdiğine şüphe yoktur.
Kösoğlu’na göre yeni bir medeniyet hamlesi ancak yeni bir milli gerilimle mümkündür.Milli gerilim ise ona göre bir milletin başarma azmi, fethetme gücü, kazanma hırs ve enerjisini ifade etmektedir. Uzun bir aradan sonra, o gerilimi yeniden gördüğünü söyleyen Kösoğlu,fikir hayatı boyunca yeni bir medeniyet hamlesi için en önde koşan fikir adamlarından biri oldu. Sinesinde hep bu milletin dert ve problemlerini taşıdı. Palandökenin zirvelerini hatırlatan mizacıyla hep dik durdu. Omuzlarına binen yük her dava adamı gibi onu da zamanından önce ihtiyarlattı. O şimdi hasta ve Ankara onkoloji hastanesinde ciğerlerine çektiği acıların oluşturduğu amansız bir hastalıkla, kanserle boğuşuyor. Geçen hafta kendisini Başbakan ziyaret etti. Onu asıl ziyaret etmesi gerekenlerin durumundan haberi yok. Milliyetçilik sadece lafla olmuyor. Ahlakını taşımadığınız bir fikrin, kendisini de taşıyamazsınız. Vefası olmayan bir hareketin geleceği de olmaz. Eserlerinden çok istifade ettiğim bu büyük fikir evliyasına Allah’tan şifalar diliyor, daha nice seneler, içinde bulunduğumuz karanlığa ışık tutmasını temenni ediyorum.”