Kutlu Doğum Haftası kapsamında Adıyaman’da bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Kutlu Doğum Programının düzenlendiği Samsat ilçesinde, Peygamber Efendimizin Anadolu’da medfun olduğunun bilindiği iki sahabesinden biri olan Safvan Bin Muattal’in kabrinin yanı başına inşa edilecek cami ve külliyenin temelini attı.
GÖRMEZ’İN KONUŞMASI
Törende konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslam’ın tevhid dini olduğunu kaydederek, “Hem hadis hocası hem Diyanet İşleri Başkanı olarak önemli bir hususu burada sizlerle paylaşacağım. Biz öyle bir dinin mensuplarıyız ki, bu din tevhid dinidir. Tevhid dininde kabirler ve türbeler ibret ve ziyaret mekânlarıdır. İbadet mekânları değildir. Bidat ve hurafelere asla yer vermeyelim. Türbe ve kabirlere çaput bağlamak ve oradan herhangi bir şey istemek bidattir.
TÜRBE VE KABİRLER
Birçok yerde bazı yanlış uygulama ve anlayışları gördüğünü ifade eden Başkan Görmez, türbelerin ve kabirlerin ibret alınacak ziyaret mekânları olduğunu belirterek, “Ziyaretimizi yaparız ama dualarımızı Allah’a yaparız. Duamız Allah’adır. Beşerden istemeyiz. Bu tevhid dini İslam’a uygun olandır” diye konuştu.
SAHABELER RAHMET İFADELERİ
Sahabelerin dünyaya ışık saçan, rahmet dağıtan insanlar olduğunu kaydeden Başkan Görmez şöyle konuştu;“20 yıl üniversitede Hadis dersi veren bir kardeşiniz olarak bana sorsanız, ‘Peygamberimizin en büyük mucizesi nedir? Ben bu soruya biraz farklı bir cevap veririm. Miraç, şakk-ı kamer ve daha nice mucizeler Peygamberimize Allah’ın lütfu, ikramı ancak onun en büyük mucizesi, yeryüzünün en bereketsiz topraklarında, bedevi bir toplumdan yeryüzüne ışık saçan, rahmet dağıtan medeni bir toplumu, ümmeti oluşturmasıdır.
Onun en büyük mucizesi, ona sahabe olmak faziletine erdikten sonra o insanların dünyaya ışık saçan rahmet mesajı dağıtan elçiler olmalarıdır. Allah Resulünün ilk halkasına baktığımız zaman Selman-ı Farisi, Ammar, Yasir, Sümeyye Ebu Zer El-Gıfari ve daha nice sahabelere baktığımız zaman ve onların İslam’dan önceki halleri ve İslamla şereflendikten sonraki hallerini gözlemlediğimizde her birinin toplumda hor ve hakir görülen, değeri olmayan insanlarken, ona sahabe olduktan sonra her birinin dünyanın efendisi olduğunu görürüz.
HER BİRİ BAŞKA OKUL
Her biri başlı başına bir okul, mektep oldu. Hz. Ömer Efendimizin rahle-i tedrisinden geçtikten sonra bir adalet üniversitesine dönüştü. Hz. Osman, iffet ve hayâ mektebine, medresesine dönüştü. Hz. Ali, İmam Ali, Resul-i Ekrem’in rahle-i tedrisinden sonra bütün bir ilmin kapısı oldu. Ve Hz. Ebubekir onun sıdkın, sadakatin, cömertliğin üniversitesi oldu. Her bir sahabenin özelliklerini incelediğinizde her birisinin farklı bir yönüyle dünyaya örnek olduğunu, ışık tuttuğunu, insanlığı aydınlatan meşaleye dönüştüğünü görürüz. Gerek hanım gerek erkek sahabelerden her biri insanlığa örnek olmuştur.
Resul-i Ekrem’in en büyük mucizelerinden bir diğeri de getirdiği rahmet mesajının kısa sürede yeryüzüne dağılmasıdır. Resulün vefatından altı sene, yedi sene sonra onun ashabından Çin seddine gelerek İslam’ın mesajını yayan sahabeler var.
“BÜTÜN DÜNYA TARİHÇİLERİNİ UTANDIRACAK İDDİA İSLAM’IN KILIÇLA YAYILDIĞI İDDİASIDIR…”
Resul-i Ekrem veda hutbesinde 100 bin kişiye hitap etti. Resul-i Ekrem’in sohbetinde bir defa bile olsa bulunanı, nail olanı sahabe olarak kabul edersek en büyük sayı veda hutbesini dinleyenlerin sayısıdır. Bu 100 bin sahabeden sadece 10 bini Arabistan yarımadasında medfundur. 90 bin sahabenin kabrini bilmiyoruz. Onlar bütün yeryüzünde dağıldılar, rahmet mesajını taşıdılar. Bütün dünya tarihçilerini utandıracak olan iddia ise İslam’ın kılıçla yayıldığı iddiasıdır. O sahabelerden hiç birinin orduları yoktu. Sadece dillerinde Muhammed Mustafa vardı, kalplerinde efendimizin rahmet mesajları vardı. O mesajları aldılar yeryüzüne dağıldılar. Dünyanın neresine giderseniz gidin İslam’ın rahmet mesajını sahabeler taşıdı. Efendimizin vefatından yedi sene sonra İslam orduları sahabeden İyaz Bin Ganem komutasında büyük bir ordu Diyarbakır surlarından içeri girerek Diyarbakır’ı İslam’la şereflendirmiştir. O ordunun içerisinde 5 yüz 40 sahabe vardı. Anadolu’ya gelerek Diyarbakır surlarından geçip Ulu Cami’yi Rahman’a secde edilen ibadethaneye çeviren o kutlu ordunun içindeki sahabelerden 40’ı şehit düşmüştür. Ortaya çıkan bilgi ve hakikatlere göre o orduyla beraber 5 yüz sahabe buralarda yaşadılar ve nerede medfun olduklarını bilmiyoruz. Şimdi öğreniyoruz ki onlardan biri Safvan b. Muattal. Bin 400 sene sonra Adıyaman’daki bu mahşeri kalabalık ona sahip çıktı ve onun yanı başına bir külliye yaparak gelecek nesillere, kuşaklara bu eseri bıraktı. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.”