Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Ortadoğu’da yaşanan olayları değerlendirdi.
Ortadoğu’nun dünyadaki en eski uygarlık bölgelerinden birisi olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Bugün Ortadoğu adını verdiğimiz bölge, Hıristiyanlık çağının başlangıcında, iki büyük imparatorluk arasında, bölgenin yazılı tarihinin binlerce yılında, ne ilk ne de son olarak, paylaşılamayan bir yerdi. Üç büyük dinin ve pek çok uygarlığın doğum yeri olan Ortadoğu yüzyıllar boyunca ticari, askeri, teknik-politik, ekonomik ve kültürel alanlardaki önemli bilgi ve fikirlerin çıkış noktası olmuştur. Roma ve Pers imparatorlukları döneminden başlayarak, Hıristiyanlık ile birlikte ortaya çıkan tektanrıcılığın gelişimi, İslamiyet’in yükselişi ve buna paralel olarak Müslüman ve Hıristiyan dünya arasındaki güç dengesinin değişimi de bütün şiddetiyle bu bölgede yaşanmıştır. Şu anlatı, Ortadoğu halklarının o dönem de nasıl yöneltildiği konusunda çok net bilgiler vermektedir: II.yy.da üç haham aralarında şu konuşmayı yaparlar; “Haham Yahuda söze şöyle başladı; Bu insanların (Romalıların) eserleri ne de güzel. Pazarlar, köprüler, hamamlar yapmışlar. Bu sözlere Haham Yose sessiz kaldı. Haham Simeon şöyle karşılık verdi; Tüm yaptıklarını kendi gereksinimleri için yaptılar. Hayat kadınlarını yerleştirmek için Pazar yerleri, kendilerini güzelleştirmek için hamamlar, vergi toplamak içinde köprüler yaptılar. Bu sohbetten sonra Yehuda bu konuşmaları yetkililere anlattı. Ve dönemin Romalı yöneticileri şu kararı verdiler. Bizi öven Yehuda ödüllendirilsin, sessiz kalan Yose sürgün edilsin, bizi kötüleyen Simeon idam edilsin”. X.yy ın sonlarında bozkırdan başlayan büyük Türk göçü, Ortadoğu’nun görünümünü sosyo-kültürel açıdan tamamen değiştirecektir. Bölgede yeni bir düzen kuran Türkler, Ortadoğu diye adlandırdığımız bölgenin büyük bir kısmını uzun bir zamandan sonra ilk kez bir otorite altında toplamayı başarmıştı. Sünni Türkler, şiilerle olan mücadele de sünniliğe kesin bir zafer getirmişlerdi. XIV.yy başlarına gelindiğinde bölge Türk toprağı haline gelmişti. Yoğun Türk göçleriyle bölgede artık Türk ve Müslüman uygarlığı söz sahibi olacaktı. Ortadoğu; tarihin bütün dönemlerinde, doğal kaynakları, stratejik özellikleri ve bölgedeki halkların köken, kültür ve inanç yönünden gösterdikleri farklılıklar dolayısıyla sonu gelmeyen krizlere maruz kalan ve istikrar arayışları günümüze kadar sürüp giden bir bölge olmuştur. Bu çok çeşitli unsurları kendi siyasi ve ekonomik menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyen bölge dışı güçlerin müdahaleleri sonucu uzun süreli ve çözümlenmesi çok zor siyasi ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Ortadoğu’nun uluslararası önemi sadece dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olmasından kaynaklanmamaktadır. Petrol ve doğal gaz rezervleri tükense veya dünya yeni enerji kaynaklarına yönelse bile, Ortadoğu’nun dünyadaki önemi büyük ölçüde devam edecektir. Ortadoğu’yu stratejik açıdan önemli kılan bir diğer faktör tarihi derinliğin oluşturduğu kültürel özelliklerdir. İnsanlığı etkileyen en köklü dini ve kültürel oluşumlar Ortadoğu’da ortaya çıkmıştır. Bölgenin İslâm ile özdeşleştirilmesi Ortadoğu’yu doğu-batı ve İslâm - Hristiyan karşılaşmasının odağı haline getirmişti. Haçlı savaşları ile kesinleşen bu ayrım Osmanlı’nın dağılmaya başlamasına kadar devam etmiştir. Başta da belirttiğimiz gibi Ortadoğu, dünyadaki en eski uygarlık bölgelerinden birisidir. Ancak Ortadoğu uygarlığı başka eski uygarlıklarla karşılaştırıldığında, belirgin bir şekilde, farklı iki özelliği çok açık bir şekilde görülür. Bu özelliklerden biri çeşitlilik, diğeri de süreksizliktir. Ancak bu eski farklılıklardan çok daha önemli olan, bölgenin kültürle tarihinin dikkat çekici bir şekilde süreksiz olmasıdır. Bölgede hayat bulan çoğu dil dahi ölmüştür. Ortadoğu kolektif bir isme de sahip değildir. İşte bu nedenlerle günümüzde önce Batı dünyasında, sonra başka bölgelerde ve son olarak da bölge halkları arasında “Ortadoğu” ve “Yakındoğu” gibi kimliksiz, renksiz ve tamamen görece isimlerle anılmaktadır. Bu isimler kendine has bir kimlikten, güçten ve itibardan yoksundur. İşte Ortadoğu’nun tarihi de, kültürü de aynı bugün yaşadıkları gibi karışık ve sanki hiç çözülemeyecek gibidir. Tarih boyunca, tam anlamıyla bir kere istikrar ve sükûnet gelmiştir. Ortadoğu, yani içerisinde Musul’un, Kerkük’ün bulunduğu bölge Türklerle tanıştıktan sonra huzur bulmuştur. XI. Yüzyılın ortalarından sonra, Türkler bölgeye geldiklerinde aynı bugün ki gibi kendini otorite zanneden aşiretler ve kabileler vardı. Ama gerçek otorite ve arkasından düzen ve huzur Türklerle gelmişti. Belki bugün de bölgenin böyle bir otoriteye ihtiyacı vardır.“ dedi.