Türkiye Gazetesi Köşe Yazarı Fuat Uğur, Rusya’nın tavrı karşısında sergilenen dadaş duruşu, tepkisi ve milli hassasiyetini kaleme aldı. Prof. Dr. Karasu’nun Erzurum için, ‘Varsın bu topraklardan kar beş altı ay kalkmasın. Bu topraklar sıcaktır’ tespitine telmihte bulunan Uğur, bazı kesimlerin ‘Ruh üşümesi’ şeklindeki korkakça yaklaşımı karşısında dadaşların sergilediği onurlu duruşu tarif etti.
DADAŞ TEPKİSİ
Rusya’nın Sınır ihlali ve sonrasında haksız olmasına rağmen özür beklemesi ile ambargo tehdidine en güzel karşılığı dadaşlar verdi. Türkiye’de bir takım çevrelerin Türkiye özür dilemeli şeklindeki korkak tavrına karşı en yüksek tepki doğudan geldi. Dadaşlar tek yürek ve tek ses olarak cevap verdi: ‘Kaybeden Rusya olur..’
DADAŞ HASSASİYETİ
‘Ruh Gazı ve Ruh Üşümesi’ başlıklı yazısında, bazı kesimlerin zihin ve akıl tutulması yaşayarak, ‘ambargo olursa ne oluruz’ korkularını da sütunlarına taşıyan Uğur, Erzurum’un soğuğuna rağmen dadaşların sergilediği hassasiyet ile bu kesimleri kıyaslayarak, ‘Demek ki vücut üşümesi ile kafa üşümesi arasında önemli farklar var.” vurgusunu yaptı.
RUH UŞÜMESİ
Yazar Uğur, yazısında, ‘"Peki, Rusya gazımızı keserse ne olacak?"En can alıcı diğer soru da bu.
Yukarıdaki tanıma uygun olarak doğduğu ve yaşadığı çevreye kendini hapseden Nişantaşı ve Cihangir ahalisiyle duygudaş beyaz Türklerin en çok tırstığı mevzu bu… İnsanın bedeni soğuğa dayanabiliyor ama kafayı üşütmek ayrı bir komplikasyon doğurabiliyor. Buna ‘Ruh Üşümesi’ de diyebiliriz.” dedi.
İİŞTE UĞUR’UN YAZISI
TÜRKİYE Gazetesi yazarı Fuat Uğur’un oldukça ilgi gören ve takdir toplayan köşe yazısı şöyle:
‘RUS GAZI VE RUH ÜŞÜMESİ
Erzurum’da bir yerel televizyon kanalı; Kar TV’nin muhabiri halka mikrofon uzatıyor. Karşılarında bildiğiniz Erzurum ahalisi.
Gencinden yaşlısına, çarşaflısından açığına, garsonundan kamyon şoförüne ve iş adamından, esnafa dek.
İlk soru: "Türkiye Rusya’dan özür dilemeli mi?"
Konuşmalardan anlıyoruz ki halk Rus uçağının neden düşürüldüğünü çok net biliyor. Verilen cevapların tamamında “Onlar sınırımızı ihlal ettiler, onlar özür dilesin. Kaç defa uyarıldılar” cümleleri var. Yüksek bir politik bilincin tezahürü olarak, dış siyaseti ilgilendiren bir meselede ortaya konan doğru çözümlemeleri, onların cümleleriyle dinlemek çok şaşırtıcı olabiliyor. Aslında buna artık şaşırmak değil şükretmek gerekiyor.
Denilecek ki hepsi AK Parti’li. Olabilir. Erzurum burası, yüzde 70 AK Parti’ye oy çıkıyor. Ne olmuş? İdeolojinin hüküm sürmediği bir hayat alanı var mı? Yok. Çünkü herhangi bir zihinsel işleyişin en basit yansımasında, hatta dilde bile bir dünya görüşünü hissedersiniz. Bu kötü bir şey midir? Nitekim Erzurumlu vatandaşlar olguları ve kavramları harmanlayarak eleştiri aşamasına geçmişler bile. Televizyon ve yoğun politik ortamla birlikte halkın dünyada olan biteni çok yakından izlemesinin sonucu bu. İnsanın bilinci, doğduğu ve yaşadığı çevreyle sınırlı kaldığı sürece kendi bireysel aydınlanmasını gerçekleştirebilmesi mümkün değil. Bu insanlar o sınırları çoktan aşıp bariyerleri kırmışlar belli ki.
"Peki, Rusya gazımızı keserse ne olacak?"
Röportajdaki en can alıcı diğer soru da bu.
Yukarıdaki tanıma uygun olarak doğduğu ve yaşadığı çevreye kendini hapseden Nişantaşı ve Cihangir ahalisiyle duygudaş beyaz Türklerin en çok tırstığı mevzu bu. Eyvah, gaz kesilirse ne yaparız, neyle ısınırız? Makarna yiyen cahil halk gibi kömüre muhtaç kalmak ne acı olur. Keşke Erdoğan Putin’den özür dilese de soğukta kalmasak. Düşünün karlı dağların zirvelerine çıkmış ve soğuğa meydan okumuş Nasuh Mahruki bile aynı kafada. Demek ki vücut üşümesi ile kafa üşümesi arasında önemli farklar var. İnsanın bedeni soğuğa dayanabiliyor ama kafayı üşütmek ayrı bir komplikasyon doğurabiliyor. Adalet Ağaoğlu’nun ünlü kitabının adıyla buna Ruh Üşümesi de diyebiliriz.
Bakın, yılın sekiz ayını soğukta geçiren Erzurumlular bu gaz tehdidine nasıl cevaplar veriyorlar:
-Eskiden gaz mı vardı, rızkı veren Allah. Biz de tezek yakarız.
-Kömür yakarız ne olacak ki. Gazdan kazanan Rusya, o zarar eder.
-Ayranım olsun sinek Bağdat’tan gelir... Hiçbir şey olmaz, keser gazı, biz de parayı keseriz. Onlar kaybeder.
Kantara koyalım. O gözdağı vermeler, afralar tafraları bir kenara bırakarak.
Gaz, ham petrol, atık kimya vs. için Rusya’ya yılda 25 milyar dolar ödüyoruz. Rusya’ya sattıklarımızdan aldığımız para ise 5.9 milyar dolar. Aradaki 19 milyar dolarlık fark doğrudan Rusların cebine gitmekte.
Kaybedecek kim?
Gazımız kesilecekmiş. Kesilsin. Tamam üşürüz. Söylene söylene sobalarımızı da kurarız, kömür de yakarız. Gaz satan başka ülkelerle anlaşırız. Kuzey Irak zaten taahhüt ediyor.
Açıklamışlar dün, gıda ambargosu başlamış. Almayacaklarmış. Yahu aldıkları 16 milyon liralık tavuk zaten. Sebze ve meyve mi? Katar ve Suudi Arabistan “Biz Türkiye’nin Rusya’ya ihraç ettiği gıda maddelerini alıp Afrika’ya bedava dağıtacağız” demekte.
Peki, kim zarar görür orta ve uzun vadede?
Bakın bugün açıklanan ithalat-ihracat dengesine… Geçen yılın ekim ayına göre Türkiye’nin cari açığı yarı yarıya azalmış durumda. Dış ticaret açığı 6 milyar 293 milyon dolardan 3 milyar 621 milyon dolara düştü. Gaz parası ödemeyiz, sıfıra düşer cari açık.
Rus turistler mi gelmeyecekmiş? Hiç sanmıyorum. Daha şimdiden aktarmalı gelmenin yollarını aramaya başladılar bile. Başka yerlerde harcayacaklarının yarısına ve daha uzun süre Türkiye’de tatil yapıyorlar da ondan.
Yani, yok turistmiş, yok sebzeymiş, hepsi hava gazı, gazla birlikte. Çaresi bulunur.
Önceki gün Avrupa’da Gündem’de konuğum olan Sevil Nuriyeva söyledi. Rusların karakteristik özelliğidir; resti görünce çekilirler. Bu yüzden ilkeli ve kararlı bir siyaset izlemek iyidir de fazla da abartmamakta fayda var.
Son bir not: Yılan hikâyesine dönen şu kaya gazı meselesine hükümet ciddi ciddi eğilse iyi olacak. Gördünüz işte. Su uyuyor düşman uyumuyor.”