Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi. Hac İdare Merkezinde basın mensuplarıyla kahvaltılı toplantıda bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı konuşmada önemli konulara temas etti.
Sözlerine bir temennisiyle başlayan Başkan Görmez, bu sene yapılacak haccın cuma gününe denk gelmesinden dolayı ‘Haccı Ekber’ (en büyük hac) olduğunu kaydederek, İslam dünyasında yeniden barışın, huzurun ve kardeşliğin egemen olması niyazında bulundu. Arafat’ta Müslümanların vakfe duası yaptıkları esnada tüm dünyadaki Müslümanların da bir dua saati olan Cuma namazında dua edeceklerini ve bu duaların birbiriyle buluşacağını ifade eden Başkan Görmez, İslam dünyasının içine düştüğü girdaptan kurtulması için bu duaların vesile olmasını diledi.
Basın mensuplarıyla gerçekleştirdiği sohbette hac ve haccın manasına da değinen Başkan Görmez, hac ibadetinin evrensel bir şölen olduğunu kaydederek şu hususlara değindi:
“HAC İBADETİ EVRENSEL BİR İMAN ŞÖLENİDİR…”
Bulunduğumuz yer tarihin en müstesna yerlerinden biridir. Yüce Kur'an. insanlık için kurulan ilk tevhit merkezinin Kâbe olduğunu ifade eder. Aslında hac ibadeti evrensel bir iman şölenidir. Bireysel, toplumsal ve evrensel boyutları var. Hac ibadeti bir anlamlar ve semboller ibadetidir. Bu sembollerin arkasında öyle manalar var ki, bu manalara vakıf olduğu zaman Müslümanlar haccı gerçek bir tevhit eğitimine, gerçek bir ahlak ve merhamet eğitimine dönüştürmüş olurlar.
“HACCIN GAYELERİNDEN BİRİ, İNSANIN ALLAH İLE İNSANLARLA VE VARLIKLA DOĞRU İLİŞKİLER KURMASIDIR…”
Aslında bütün ilahi dinlerin bize kazandırmak istediği çok önemli esaslar vardır. Bunlardan bir tanesi, varlığın bir anlamı var. Hiçbir şey başıboş yaratılmamıştır. Varoluşun bir gayesi var.İkincisi, insanoğlu bedenden, etten, kemikten ibaret değildir. İnsan çok değerli bir varlıktır. Ruhuyla, kalbiyle, sahip olduğu potansiyelle insan değerlidir. Üçüncüsü, varlık maddeden, fizikten ibaret değildir. Maddenin ötesinde bir mana, fiziğin ötesinde bir metafizik alem vardır. O metafizik aleme göre fizik alem bir nokta hükmündedir. Bütün ilahi dinler insanoğlunun bu anlayışa sahip olmasını istemiştir. Hayat dünyadan ibaret değildir. Bu dünya hayatı ebedi hayatın önünde bulunan çok küçük bir zaman dilimidir. Ebedi sonsuz bir hayat vardır. Bütün ilahi dinler bize bunu kazandırmak için vardır. Bütün ibadetlerimizde bizi bu düşünceye sevk etmek için prensipler geliştirmişlerdir. İlahi dinlerin yeryüzünde gerçekleştirmek istediği gayelerden biri, insanın Allah ile insanlarla ve varlıkla doğru ilişkiler kurmasıdır. Aynı şekilde hac ibadetinin hangi rüknüne bakarsanız bakın, bunu insana kazandırmak için var olduğunu görürsünüz. Haccın kavramsal çerçevesine bakarsanız bunu görürsünüz. Mikat, ihram, telbiye, tavaf, Kabe, makam-ı, İbrahim, safa, merve, say, Arafat, vakfe, Müzdelife, Mina, Cemerat… Sadece bu kavramlardan müteşekkil bir anlam kazandığı zaman asıl amacının bizleri bir tevhit eğitimi, ahlak ve merhamet eğitimi içine soktuğunu görürsünüz.
“MODERN ZAMANLARDA İBADETLERİMİZ ÜZERİNDE YENİDEN DÜŞÜNME MECBURİYETİMİZ VAR…”
Bilhassa modern zamanlarda ibadetlerimiz üzerinde yeniden düşünme mecburiyetimiz var. Sadece hac değil, namaz, oruç, zekat, kurban gibi bütün ibadetlerimize göz attığımızda şu soruyu kendimize sormamız lazım: Neden bu ibadetler bizi barışa, huzura erdirmiyor? Neden bu dualarımız, yakarışlarımız, namazımız, haccımız, orucumuz, bırakın kainatla, insanlarla olan ilişkimize, Müslümanların kendi arasındaki ilişkilere bile neden bir barış, güzellik kazandırmıyor?
“HAC İBADETİNDE BİZE KARINCAYA BİLE ŞEFKATİN EMREDİLDİĞİ HALDE NEDEN HACI OLSAK DAHİ ACI OLMAYA DEVAM EDİYORUZ?”
İhrama giren her mümin börtü böceği, karıncayı bile ezemeyeceğini öğrenir. Sineği bile incitmeyeceğini öğrenir. Hac ibadeti bize bu şefkati kazandırmak için emredildiği halde neden hacı olsak dahi acı olmaya devam ediyoruz? Neden insan insana kıyıyor? Tarihin hiçbir döneminde görülmediği halde bir Müslüman başka bir Müslümanın camisine girerek kendini infilak ettirerek Müslümanların katline nasıl yol açabilir?
“KÂBE MANZARALI ODALARIN KONUŞULUYOR OLMASI, BUNLARIN HAC İBADETİNİ GÖLGELEMESİ BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN ÜZERİNDE DÜŞÜNMESİ GEREKEN HUSUSTUR…”
Modern zamanlarda hac ibadetinin iki büyük olumsuzlukla karşı karşıya kaldığını ifade etmek isterim. Modernizasyonun getirdiği kolaylıkların mahza gaye olan hac ibadetini gölgelemesi…
Bu tür etkenlerle ibadetin ruhunun etkilenmesi… Hac ibadeti artık temettü, kıran, ifrat gibi çeşitleriyle değil VIP, lüks, otel, tip gibi çeşitleriyle gündeme gelmeye başladı. O içtenlik, samimiyet yerine Kâbe manzaralı odaların, Kâbe manzaralı devremülklerin konuşuluyor olması bunların hac ibadetini gölgelemesi bütün Müslümanların üzerinde düşünmesi gereken husustur.
HAC İBADETİ ASLINDA BİR ULUSLARARASI İMAN ŞÖLENİ
Neden ibadetler bizi olumlu yönde değiştirmiyor? Neden ibadetlerimiz, dualarımız İslam dünyasında gözyaşlarını dindirmiyor? Neden haccımız, kurbanımız bizi Allah'a yaklaştırmıyor? Neden bu vasıtalar mahza gaye olan hac ibadetinin ruhunun önüne geçiyor? Bunu düşünmemiz gerekiyor. İkincisi ise, hac ibadeti aslında bir uluslararası iman şöleni olduğu halde, bir tanışma ve bilişme mekânı gayesi olduğu halde bireysellik egemen oldu.
Her ülke kendi bayrağı altında adeta farklı bir getto oluşturarak Mekke’de, Medine’de, Arafat’ta birlikte kalarak hac yapıyor. Ancak Kâbe’de birbirimize dokunup tanışabiliyoruz.
“HAC, MÜMİNLERİN BULUŞMASIDIR…”
Hac tanışmaktır. Hac, müminlerin buluşmasıdır. Bedenlerimizi buluşturuyoruz; ama ruhlarımızı buluşturmadan birbirimizden ayrılıyoruz. Bu da üzerinde mutlaka düşünmemiz gereken bir husustur. Keşke bu haccın tarihi ile ilgili belki Hz. İbrahim’den itibaren her bilgiye vakıf olmamız mümkün değil ama Peygamber Efendimiz (sas)'den bu yana yazılmış hac hatıraları vardır. Keşke bunları bir kütüphanede birleştirebilsek. Asırlarca hac ibadeti İslam toplumlarını nasıl değiştirdi, etkiledi buna vakıf olabilsek.
“TARİHTE MÜSLÜMAN ÂLİMLER ARASINDAKİ İLİŞKİYİ SAĞLAYAN EN ÖNEMLİ MERKEZ KÂBE OLMUŞTUR…”
Tarihte hac ibadeti bilgi akışının en büyük aracı olmuştur. Endülüslü âlimler ile Maveraunnehirli âlimler kitaplarını birbirlerine Kabe’de okuma imkânı bulmuşlardır. Mısır’daki bir âlim ile Bağdat’taki bir âlim Kâbe’de buluşarak önemli ilmi meseleleri müzakere etme imkânı bulmuşlardır. Tarihte Müslüman âlimler arasındaki ilişkiyi sağlayan en önemli merkez Kâbe olmuştur. Ama bugün bundan da mahrumuz. Bugün bir ilim alışverişinde de bulunamıyoruz. O hatıralar okunduğunda hac ibadeti ile ilgili modernizasyonun etkilerini acı bir şekilde görürüz diye düşünüyorum.
“MİLLETİMİZİN HAC İBADETİNE OLAN İLGİSİ SON YILLARDA ORTAYA ÇIKMIŞ BİR ŞEY DEĞİL, TARİH BOYUNCA VARDIR…”
Osmanlı vezirlerin âlimlerin hac hatıraları vardır. İstanbul’da harem denilen bölge adını, Sürre alaylarının Mescid-i Haram’a oradan uğurlandığı için almıştır. Büyük vakıflar kurulmuştur ve tarih boyunca bu ibadetin kolay yapılmasını sağlamak ve himaye etmek için ecdadımız büyük hizmetler yapmışlardır. En zor zamanlarımızda bile Hicaz demiryolu hac tarihinde dönüm noktası denilebilecek bir projedir.
İlk defa 1947’de doğrudan Türkiye’den hac ibadetini yapmak için resmi kanallar açılmıştır. 1968’e kadar Suudi Arabistan’da hiçbir kayıt tutulmamıştır. Biz 1968’e kadar dünyadan yapılan bütün hac ibadetlerini birtakım hac hatıralarından tespit edebiliyoruz. 1968’den itibaren ciddi bir arşiv tutulmuştur. 1968’de bütün dünyadan 318 bin 507 hacı gelmiştir. O sene Türkiye’den gelen hacı sayısı 41 bindir. Milletimizin hac ibadetine olan ilgisi son yıllarda ortaya çıkmış bir şey değil, tarih boyunca vardır. 1987’de 960 bin hacı gelmiştir dünyadan. Türkiye’den katılanların sayısı 96 bindir. Bugün kotalardan dolayı ancak 60 binleri buluyor. 1989’da 1 milyon 41 bin kişi varken, Türkiye’den sadece 15 bin kişidir. Zamanın şartlarına göre değişmiştir.
“HAC BİR AHLAK VE MANEVİYAT EĞİTİMİDİR…”
Hac bir okuldur, bir mekteptir. Dünyada müminlerin temsilci bu okula kaydolur, ahlak ve maneviyat eğitiminden geçerler. Bu güzellikleri kendi ülkelerine taşırlar. Hac yeniden diriliş provasıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı hac organizasyonunu en iyi şekilde yapmaya devam ediyor. İslam dünyasından heyetler gelir ve Diyanet İşleri Başkanlığının modelini inceler ve tatbik etmeye çalışırlar kendi ülkelerinde. Diyanet İşleri Başkanlığının hac organizasyonu son derece titiz çalışmalarla yürütülen bir çalışmadır. Biz asla haccı bir seyahat olarak görmüyoruz, bu bir ibadettir. Diyanet İşleri Başkanlığı işin bu ruhunu ortaya çıkarmak için yoğun bir çaba içindedir. Yaklaşık 70 bin vatandaşımızı bir gün içinde otellerinden alıp Arafat'a götürerek ibadetlerini en güzel şekilde yapmalarını sağladıktan sonra birlikte Müzdelife’ye akın akın hareketimizi sağlayıp, yürüyemeyecek konumda olan hacılarımızı araçlarla otellerine taşıma işini yürütmesi için dev bir kadromuz var. Bunun eğitimini alıyor arkadaşlarımız. Arafat’ta bir günlük çadır hastanemizi kurup orada hastalarımızın tedavisi ve yatan hastaların tedavisinin aksamamasını sağlamak için çalışan arkadaşlarımız var.
“BAYRAMIN EN BÜYÜK İBADETİ SEVİNÇTİR…”
Kurban bayramının milletimize, âlemi İslam’a hayırlar, bereketler, barış ve huzur getirmesini niyaz ediyorum. Kurban bayramında bizim yapacaklarımız var. Bir bayram ilmihali var, ona riayet etmek zorundayız. Her kardeşimizin her şeyden önce bayramda ilk yapacağı, bayramın sevincini yüreğinde hissetmesi ve bu sevinci çocuklarıyla, ailesiyle, akrabalarıyla, dostlarıyla paylaşmasıdır. Bayramın en büyük ibadeti sevinçtir. Kurban etinden önce bu bayram sevincini paylaşmak en büyük değerdir. İslam’da en fazileti şey, müminlere sevinç taşımaktır. Bugün Müslümanlar birbirlerine hüzün, şiddet, ıstırap taşıyor. Hâlbuki bayramlar birbirimize sevinç taşımak için vardır.
BİRBİRLERİNİZE SEVİNÇ TAŞIYIN
Bayramda dikkat edeceğimiz bir diğer husus ise, yüreklerin en ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmaktır. Gerek ülkemizde gerek İslam dünyasında Müslümanlar tutkulardan dolayı birbirlerine karşı acımasız olabiliyorlar. Her türlü öfkelerini, gazaplarını ifade etmekten çekinmiyorlar. Sebeplerine baktığımızda bir güç, makam ve mevki tutkusunun öne çıktığını görüyoruz. Türkiye’deki bütün kardeşlerimize çağrım; bir defa yüreklerin üzerindeki ağır yük olan küskünlükleri ortadan kaldırın ve birbirlerinize sevinç taşıyın.
“BAYRAMI VESİLE EDEREK HERKES BİRBİRLERİNE SEVİNÇLERİNİ TAŞISIN…”
Son yıllarda bilhassa bu sosyal medya imkânı ortaya çıktıktan sonra üzülerek belirteyim insanlar bu yolla birbirlerine sevinç ve güzellik taşıma imkânı varken insanlar sosyal medya aracılığıyla birbirlerinin yüzüne söyleyemeyeceği her türlü öfkeyi, gazabı, nefreti, sövgüyü söyleyebiliyorlar. Bu son derece üzücü bir durumdur. Bayramı vesile ederek gerek yüz yüze gerek söz söze hiç kimse kimseye hakaret etmesin. Hiç kimse hiç kimseye güç tutkusu uğruna öfkesini ifade etmesin. Herkes birbirlerine sevinçlerini, müjdelerini taşısın çağrısında bulunuyorum.
“BAYRAM YAPAMAYANLARA BAYRAM YAPTIRMAK BAYRAMIN EN BÜYÜK KAZANIMI OLACAKTIR…”
Bir diğer husus, bayram yapamayanlara bayram yaptırmaktır. Hastane köşelerindeki hastalarımız, hapishanelerde mahkûmlar, yetimhanelerde boynu bükük yavrular, huzurevlerinde ailelerinden ayrı yaşayan yaşlılarımız, bütün bunları ziyaret ederek bayram yapamayanlara bayram yaptırmak bayramın en büyük kazanımı olacaktır.
“İSLAM MEDENİYETİ HAYVAN HAKLARINI BÜTÜN DÜNYAYA ANLATAN İLK MEDENİYETTİR…”
Kurban bizi Allah'a yaklaştıran ibadettir. Bu ibadeti yaparken bizi Allah'tan uzaklaştıracak her türlü davranıştan uzak durmalıyız. Bir kedinin hapsedilerek ölümüne sebep olmanın cehennemlik bir davranış olduğunu, susayan bir köpeğe ayakkabısında su vermenin cennetlik bir davranış olduğunu söyleyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Cübbesinin ucunda uyuyan kediyi uyandırmamak için cübbesinin o kısmını kesen büyükler Peygamberin (sas) terbiyesinde yetişen insanlardır. İslam medeniyeti, bütün dünyaya hayvan hakları tabirini, hak ve hayvan kelimesini birlikte kullanan ilk medeniyet olmuştur.
“KURBAN İBADETİNİ ASLA BİR TARTIŞMA KONUSU YAPMAMALIYIZ…”
Kurban bayramında hayvanlara eziyet ederek kurban kesmekten uzak durmamız gerekiyor. Uzak durmamız gereken bir husus da, bu tür olumsuzlukları görerek, hac ibadetinin de bir parçası olan kurban ibadetini tartışma konusu yapmamalıyız. Kurban, bayram, hac bunlar aslında İslam ümmetine tarih sahnesinde süreklilik kazandıran çok önemli simgelerdir. Biz bayram yaptığımız için kurban kesiyoruz; kurban kestiğimiz için bayram yapmıyoruz. Dünyanın her tarafından müminlerin kestiği kurbanlar, hac ibadetinin bir parçasıdır. Onlar da aynı saatte kurban keserek uluslararası iman şölenine katılmış oluyorlar.
Toplantı sonrasında gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Başkan Görmez, İslam dünyasındaki gelişmeler ve ortaya çıkan bazı aşırı gruplarla ilgili şunları söyledi;
“IŞİD, BOKO HARAM, EŞ-ŞEBAB GİBİ YAPILAR ŞİDDETİN, İŞGALİN, SÖMÜRGELERİN GÖLGESİNDE YARALI BİLİNÇLERİN VE ÖLÜMCÜL KİMLİKLERİN CEHALETLE BULUŞARAK MEYDANA GETİRDİKLERİ YAPILARDIR…”
IŞİD, Boko Haram, Eş-Şebab, bütün bu yapıları ortaya çıkaran iki sebep vardır. Bir harici, diğeri dahili sebepler. Müslümanlar hep harici sebeplere vurgu yapıyor; ama dahili sebepleri söylemekten çekiniyor. Bunlar şiddetin, işgalin, sömürgelerin gölgesinde yaralı bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin cehaletle buluşarak meydana getirdikleri yapılardır. Bunun dahili sebepleri bence dinle hayat arasında, akılla vahiy arasında doğru ilişkiyi kuramamaktır. Ben bilhassa bu hareketlerin içinde bulunanların hangi eğitimleri aldıklarının, nasıl eğitimden geçtiklerinin, İslam dünyasında konuşulması gerektiğini düşünüyorum. İnsan yetiştirme düzeneklerimizi yeniden gözden geçirmek zorunda olduğumuzu söylüyorum. Bu son derece önemlidir.Şiddeti kutsayan, vahşeti takdis eden savaşta da olsa ahlak tanımayan, toplumlara soykırım uygulayan, Peygamber mezarlarını tahrip etmeyi ibadet sayan bir anlayışın İslam’dan, İslam’ın bir mezhebinden neşet ettiğini kimse söyleyemez.
“BAŞKA BİR MİLLETİN TOPRAKLARI ÜZERİNDE, BAŞKA BİR ÜLKENİN KURULMASI TAM DA BÖYLE BİR TEVRAT YORUMUNDAN KAYNAKLANMIŞTIR…”
Aslında insanlık bu tür din yorumlarına çok da yabancı değildir. Neredeyse bir asra yakındır İslam dünyasındaki bütün şiddetlerin, olumsuzlukların sebebi olarak gösterilen, bizatihi başka bir milletin toprakları üzerinde, başka bir ülkenin kurulması tam da böyle bir Tevrat yorumundan kaynaklanmıştır.
“YERYÜZÜNE BARIŞ GETİREN İSLAM'IN YERYÜZÜNDE BARIŞI TEHDİT EDER HALE GETİRİLMESİNİ SADECE IŞİD İLE İZAH ETMEK, DOĞRUSU İNSANLARIN AKLIYLA ALAY ETMEK ANLAMINA GELİR…”
Dini metinlerle hayat arasında doğru ilişki kurmak, Peygamberimiz'i, Kur'an-ı doğru anlamak son derece önem arz etmektedir. Bugün küresel ölçekte İslam'la ilgili artık yaşanan en büyük sorun sanki bir irade şunu istiyor, İslamiyet'in herhangi bir ülkedeki varlığı, bir güvenlik ve bir meşruiyet sorununa dönüşsün. Maalesef, üzülerek belirteyim, yeryüzüne eman getiren bir dinin varlığı, artık bir güvenlik tehdidi olarak görülmeye başlandı. Yeryüzüne barış getiren İslam'ın varlığı yeryüzünde barışı tehdit eder hale getirildi. Bunu sadece IŞİD ile Boko Haram'la izah etmek doğrusu insanların aklıyla alay etmek anlamına gelir. Bunların hem dahili hem de harici sebepleri üzerinde düşünülmesi gerekir.