ÖĞDER Erzurum Şube Başkanı Abdullah İkinci, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Ayasofya ile ilgili açmış olduğu sitede mabedin müze olarak tanıtılmasına tepki göstererek, “Neden hâla Kültür Bakanlığı, Ayasofya Camii’ni “turistik ve ticari bir müessese olarak” yani “Ayasofya Müzesi” olarak anar? Kültür ve Turizm Bakanlığımızın da Ayasofya’yı müze olarak değil, “cami” olarak tanımlaması en büyük arzumuzdur” dedi.
KAPATILMA SÜRECİ
Amerikan Bizans Enstitüsü müdürü Thomas Whittemore 1931 de yaptığı izin başvurusu sonrasında başlayan tamirat ve mozaik temizleme çalışmaları adı altındaki Kiliseye dönüştürme girişimlerine o günün şartlarına göre izin vermeyip ara çözüm olarak müze olarak kalmasına müsaade edilen Ayasofya sonradan ayak oyunları ile ibadete kapatıldığını anlatan İkinci, “Kapatılan sadece Ayasofya değil Binlerce camidir. Ayasofya’yı Müzeye çeviren belgenin Numarası yoktur. Resmi Gazetede yayınlanmamıştır. Kararnamelerin bulunduğu Resmi dairede yoktur. Sicilli Kavanin , Dustur, Kanunlarımız gibi eserlerde yoktur. Resmi Gazetede Kasım 1934 tarihli ilk kararname numarasız olarak 2853 sayılı ve 2.11.1934 tarihli Resmi Gazetede çıkmıştır. Bir tayine aittir. Bu aya ait son kararnamede 29.11.1934 tarihlidir. Bu da numarasızdır.1626 sayılı 15.12.1934 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Resmi Gazetede Kasım 1934 tarihine ait 19 adet numarası bulunan “Kararname” ile 67 adet numara almamış tayin vs ile ilgili “Kararname” yayınlanmıştır. Hiçbirisi Ayasofya ile ilgili değildir. Başbakanımızın pek çok konuşmasında delilleriyle dikkatini çektiği gibi ahıra, gazinoya, parti binasına dönüştürülmüş camilerin de yeniden ihya edilip Müslüman milletin hizmetine sunulması da ayrı bir zorunluluktur. Bundan sonra da bu Tarihi vakıf binası olan ‘camii’ asıl sahibi olan Vakıflara oradan da Diyanet’e devredilmelidir. En az 2 dil bilen 2 imam ve en az 2 tanede çok güzel sesli Müezzin görevlendirilmelidir. Diyanet Başkanımız ilk Cuma hutbesini irad etmelidir. Bu Cumaya İslam ülkelerinin uleması ve devlet başkanları da davet edilmelidir. Ayasofya’nın başka yerlere dağıtılan malzemeleri geri getirilmelidir. Cumhuriyet devrinde yıkılan tarihi medresesi yeniden aslına uygun yapılıp kütüphane olarak hizmete açılmalıdır. Üstelik Ayasofya Camii’nin bütün yan binaları da, içerisindeki müştemilatı da vakfiyedir . Vakıflar da millete ait ve millete hizmet veren kurumlar olmak zorundadır. “ diye konuştu.
“Milletin hizmetine sunulması gereken camilerin başında ise Ayasofya gelmektedir” diyen İkinci daha sonra şunları kaydetti; “Fâtih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethetmesinden itibaren satın alıp vakfettiği , 1489-1490 yılı muhasebe kayıtlarına göre ,Ayasofya Camii Vakfı vakıf giderleri için İstanbul, Üsküdar ve Galata’daki binalardan 2350 kadar dükkan ,1328 ev,4 Kervansaray, 30 Kadar Bozahane,22 Başhane ile 2 Hamamdan müteşekkil yerler kendisine vakfedilen, Sadece Cami değil yanına yapılmış eklerle tam bir külliye olarak hizmet vermiş, I.Dünya savaşı yıllarında İstanbul’un işgal edildiği sırada bile Cami olarak kalmış, bu gün Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde saklı tutulan Sultan Fatihin vakfiyesinde Cami olarak kalmasını Şart koştuğu ,Haziresinde 5 Padişahın mezarının bulunduğu(II. Selim, III. Murat, III. Mehmet, I.Mustafa ve I.İbrahim )Ayasofya fazla geç kalınmadan aslına döndürülmeli, Cami olarak hizmet vermelidir. Çünkü bir tek ibadethanesi bile özgür olmayan bir ülke, tamamen özgür bir ülke değildir. Şu an da cami olmasına engel hiçbir durum kalmamıştır.
Bu nedenle son yıllarda azınlıkların mallarını iade eden ve ibadete açan Hükümetimizden Ayasofya Camiini özgürleştirmelerini, onu müze tutsaklığından kurtarıp ibadete açmalarını talep ediyoruz. Özgürlüğün yolu budur!
Ayasofya bir gün cami bir gün kilise olarak açılsın yani hem cami hem de kilise olsun diyen diyalog cahili kişileri de uyarıyoruz. Siz kendi yaptığınız dinler bahçesinde ibadete devam ediniz. Ayasofya Milletin ortak mirası olan, Sultan Fatihin vasiyetine ve vakfiyesine uygun olarak hizmete devam edecektir.”