Erzurum Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji Program Koordinatörü ve Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Mevlüt Özben, seçimin üzerinden geçen onca zamana rağmen muhalefet partilerinin psikolojik olarak kaybetmeyi hazmedemedikleri için yaşadıkları oy kayıplarında bile kendilerinin seçimin kazananı olarak ilan ederek rahatlamaya çalıştıklarını ancak 30 Mart seçimlerinin tek kazananının AK Parti olduğunu söyledi.
Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji Program Koordinatörü ve Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doçent Doktor Mevlüt Özben seçimler sonrasında yapılan tartışmalar konusunda bir değerlendirme yaparak kazananın AK Parti olduğunu ve muhalefet partilerinin oy kayıpları sonrasında hayal kırıklığı yaşadıkları belirterek, Başbakan Erdoğan’ın muhatap olarak muhalefet partilerini değil sokağı ve dijital ortamları dikkate alarak yaptığı siyasetle seçimlerin tek kazananı olduğu değerlendirilmesini yaptı.
Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Mevlüt Özben seçimlerin ardından yapılan tartışmaların devam etmesini talihsizlik olarak karşıladığını belirterek seçimin tek kazananının AK Parti olduğunu belirtti. Özben, “Yakın bir zamana kadar, diğer pek çok şeyin yanında, hoşnutsuzluklarımızı, taleplerimizi ve öfkelerimizi siyaset kurumunun bildik enstrümanları üzerinden dile getiriyorduk. Örneğin siyasi partiler, sendikalar, hatta dilek ve şikayet kutuları önemli aracı kurumlar ve uygulamalardı. Oysa bugün, internet teknolojilerine dayalı gelişimin bir sonucu olarak, siyasal katılımımızı daha dolaysız bir biçimde gerçekleştiriyoruz. Sokakları ve dijital ortamları oldukça etkin biri biçimde kullanıyoruz. ‘insan olmanın’ ve ‘doğru’nun birden fazla yolu olduğunu, buna karşın tek biçimliliğin ve ‘ortak iyi’nin kabul edilemez bir aldatmaca olduğunda ısrar eden yeni toplumsal hareketler tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gözlemlenebilir bir olgudur. Bu bağlamda, bugün artık Türkiye’deki hakim düzen ve bunun tüm bileşenlerine ya da kimi yönlerine muhalefet, siyaset kurumunun içinden, yani muhalefet partilerinden değil, sokaktan ve dijital ortamlardan gelmektedir. Bugünün dünyası için şunu söyleyebiliriz örgütsüz, ve temsilsiz iyiye ve doğruya ilişkin müzakerelerin kimlikler üzerinden yapıldığı bir siyaset çağında yaşıyoruz. Öyle ki, farklı farklı kimseler ya da toplum kesimleri itiraz ve taleplerini siyaset kurumu içinde kalarak, yani bir siyasal parti veya diğer unsurlar üzerinden değil, daha dolaysız yollarla gerçekleştiriyor. Biz kabul edelim ya da etmeyelim, günümüzün yeni muhalefet etme biçimleri, ekonomik temelli sınıfsal çıkarlardan değil, iyiye ve doğruya ilişkin ahlaki kanaatler ve inanmalardan besleniyor. İşin özü ahlaki kanaatler olunca, sokakta ya da dijital ortamlarda, yeni biçimiyle ‘kamusal ahlaki öfke ritüelleri de kaçınılmaz oluveriyor” diye konuştu.
Özben, muhalefetin oldukça gerilediğini ve liderlik yapamadıkları partilerine oy kaybı yaşatan parti liderlerinin bulunduğunu belirterek, “30 Mart 2014 yerel seçimleri ile ‘yeni muhalefet etme biçimlerinin yakın zamana kadar, siyaset kurumunun baş aktörlerinden biri olan ancak şimdi yedek oyunculuğa kadar gerileyen, muhalefet partilerini nasıl etkilediğini gördük. Öyle ki, sokakları ve dijital ortamları gördükçe okudukça keyiflenen muhalefet partileri CHP, MHP, BDP ve diğerleri seçim sonuçları açıklanmaya başladığında büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Aslına bakılırsa, kendi asli işlerini, çoklu ve muğlak, tanımsız ve örgütsüz ve son derece değişken akışkan bir kitleye kaptırmaya sevinmeleri mi yoksa bu yeni gelişmeler karşısında yeni stratejiler mi geliştirmeleri gerekirdi. Bu ayrı bir tartışma konusudur. Öte yandan, iktidar partisi AK Parti klasik siyaset teorileri ne derse desin, gerçek muhatabının muhalefet partileri değil de, sokaklar ve dijital ortamlar olduğunu sezerek siyaset yapma biçimini bu yeni muhalefet etme biçimlerinin üzerine kurdu ve başarılı oldu Başarıya götüren bu taktiği bir lider sezgisi veya danışmanlarının yeni durumları okumaktaki başarıları ya da her ikisi de oluşturmuş olabilir” dedi.
Özben, konuşmasını şöyle devam ettirdi:
“Türkiye’de siyaset kurumunun ve bu kurumun içinde önemli bir yer tutan örgütlü muhalefetin oyunun dışında kaldığını ya da diskalifiye olduğunu ilk gören, Gezi Olayları ile birlikte, Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Başbakan Erdoğan’ın Gezi Olayları karşısındaki tutumu, eleştirilse de, sokakları ve dijital ortamları muhatap almak bakımından, yani ‘yeni, siyaset yapma biçimini’ uygulamış olması bakımından son derece başarılı olmuştur. Bu bakımdan Gezi Olayları, kimi yorumcuların başlık attığı şekliyle Başbakanın siyasi kariyeri için bir düşüşün değil, yeni bir yükselişin başlangıcı olarak da okunabilir. AK Partinin sanıldığı gibi, dünya durdukça duracak, kemikleşmiş belirli bir oyunun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Yeni Türkiye”de siyasal tercihler son derece akışkan ve dinamik bir karaktere sahip. Bu şekliyle söz konusu siyasal tercihlere talip olmaktan önce, bu tercih olasılıklarının muhatabı olmak gerekiyor ve kanımca siyasal iktidarın AK Partinin politik başarısının sırrı da muhataplık da yatıyor: AK Parti, Türkiye’deki siyasal hareketler ve organizasyonların tek muhatabı. Ancak belirtmek gerekir ki, bu muhataplığı neredeyse tek başına inşa eden de başbakanın kendisi. Başbakan inandığı doğrular söz konusu olduğunda esnemiyor, kırılıp bükülmüyor ve en önemlisi de insanın doğruları söz konusu olduğunda kefen giymeye bile hazır olması gerektiği gibi. Kitleler tarafından kendi anlam dünyalarında hemen yankı bulan bir netlikle konuşuyor. Böyle olunca, bugünün dünyasının temel özelliği olan esneme, kırılıp bükülme, her kalıba girme ve alabildiğince belirsizlik karşısında başbakan parlıyor ve kitleler tarafından arkasından gidilmeye değer bir lider olarak algılanıyor. Başbakan, yıllar içerisinde, efsanelere açık bir politika yapma taktiği geliştirdi ve bu taktik üzerinden yerelle küreseli birleştirerek konuşma ve icraatta bulunma gibi,kendi efsanelerinden hareketle yeni bir efsane yaratma idealini kitlelere pazarlayabiliyor. Örneğin, köklerinden yeniden filizlenen Yeni bir Türkiye fikri, insanları yerel değerleri üzerinden küresele bağlayarak yarınlar için daha umutlu kılabiliyor. Yeni siyaset yapma ve muhalefet etme biçimleri üzerinden okuduğum Türkiye resminde Yeni siyasetin dilini çarçabuk kavramış Yeni Türkiye gibi kavramsallaştırmaları kullanması da bunu doğruluyor. Güçlü bir siyasal aktör var ve bu siyasal aktör oy veren-vermeyen, kitlelerin muhatap aldığı bir pozisyonda duruyor. Diğer tarafta ise, yeni siyaset yapma ve muhalefet etme biçimlerini henüz kavrayamamış, umudunu sokaklara, sosyal medya gibi dijital ortamlara ve başka başka yerlere bağlamış muhalefet partileri bulunmaktadır ki, bunlar toplumdan politik bakımdan muhataplık görmekte zorlanmaktadırlar. Bu muhalefet partileri için sorun, saydığımız unsurlara kendini gerçek bir politik aktör olarak kabul ettirememe sorunudur. Bunu yapamayan muhalefet partileri bu seferde sokaklarda ve dijital ortamlarda kendilerine yer açmaya çalışmakta ancak bu çabaları zaman zaman bir çadırla temsil edilmek ya da bir twitter/facebook sayfası olmaktan öteye gidememektedir.”