Seçimlerin (sandığın) iktidar olmanın tek meşru aracı olmadığı propagandasının yapılmasının amacı, meşru ve ahlaki olmayan yollarla iktidar olmanın araçlarına meşruiyet kazandırmaktır. Yani sokak eylemlerine, vandalizme, yolsuzluk ve rüşvet kılıflı yargı ve emniyet darbelerine haklılık kazandırmaktır. Bu yöntem, en etkili şekilde 'Cumhuriyet Mitingleriyle' denenmişti. Gezi Parkı eylemleriyle devam eden darbe girişimleri, 17 Aralık süreciyle tamamlanmak istendi.
17 Aralık stratejik miladi sürecin ilk taktik dönemi 17 Aralık-30 Mart arasında yaşadığımız tecrübe ve sonrasında yaşanan gelişmelerden oluşmuşken, ikinci taktiksel mücadele dönemi de 30 Mart-10 Ağustos dönemini kapsayacaktır. Her iki taraf da birinci süreçten öğrenilmiş dersler ve tecrübelerin ışığında bu yeni sürece tahkimat yapmaktadır.
Bir süredir bu Koalisyonun tutumundan, atacakları adımların başında, Tayyip Erdoğan'a karşı güçlü bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmak olduğu görülmektedir. Ancak çıkarılacak adayın, ilk defa tanık olacağımız bir şekilde, BDP/HDP hariç, Meclis içinden ve dışından tüm muhalefetin adayı olması planlanıyor. Koalisyonun, Erdoğan karşısına en güçlü aday olarak Cumhurbaşkanı Gül'ü çıkarmak isteyecekleri de hissediliyordu. Bu nedenledir ki hiçbir zaman için Gül'ü doğrudan hedef alan yıpratıcı konuşmaların ve yayınların içine girmediler.
Ancak Gül, bu süreçte Koalisyonun duymak istemedikleri şeyleri söyledi ve beklentilerini dışlayıcı tutum sergiledi. Belki de Başbakan karşısındaki en güçlü ihtimal üzerinden yapılan bu senaryo başlamadan sonlanmış oldu. Bu sonuçta Gül'ün dava, devlet ve demokrasi terbiyesindeki ahlaki değerlerinin önemli etkisini kayda geçirmek gerekir.
ÇATI ADAY FORMÜLÜ
Diğer taraftan, cumhurbaşkanlığı seçiminin son varlık ve etkinlik şansları olduğunun bilincinde olan Koalisyonun, Gül faktörü üzerinden olmasa bile, 'ortak aday' konusunda tabanda kısmi bir zihinsel alt yapı oluşturdukları görülmektedir. Bahçeli, Baykal ve Kılıçdaroğlu, kamuoyuna verdikleri beyanatlarda bu durumu hararetle savunmaktadırlar. Son günlerde Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nun, 'çatı aday' veya 'çatı aday vasıfları' üzerinden Meclis dışı partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve eski cumhurbaşkanlarıyla yaptıkları görüşmeler bu konuda ne kadar istekli hatta zorunlu olduklarını göstermektedir. Beyaz at (çatı formülü) bulunmuş sıra ona binecek bir prens aramaya gelmiştir. Bu prens, ne yazık ki muhalefetin bütün taraflarının 'alameti farıkalarını' taşımak zorunda olacaktır: Biraz milliyetçi, biraz solcu, biraz dindar, biraz devletçi, ama kesinlikle ve tamamen vesayetçi…
Muhalefetin bu şartları haiz bir 'çatı aday' bulması oldukça zor. Yapılan anket çalışmalarının da gösterdiği üzere çok daha önemli bir zorluğun da 'Partilerin ittifak ederek destekleyecekleri ortak adaya halkın yüzde 55'inin karşı çıktığı, ancak yüzde 35'inin bu ittifakı onayladığı' hususunun olduğunu belirtmek gerekir. Halk 'ben bu şekilde bir ittifakla ortaya çıkarılan adaya, sizin beklediğiniz oranda onay vermiyorum' demektedir.
Diyelim ki Koalisyon yine de Çatı Yöntemiyle 'zorunlu olarak' bir adayı belirlemiş olsun. Böyle bir durumda bu Yapının 'seçim kampanyası' nasıl olabilir? Yani muhalefet, toplumu nasıl ikna edebilir? Zira partilerin üst düzeyde anlaşma sağlamış olmaları, toplumsal tabanlarının da doğal/kendiliğinden böyle hareket edecekleri anlamına gelmez. İşte bu aşamada, bu kadar farklı bir tabanı ikna için kendi söylemleriyle çelişerek hem ülkede bir kutuplaşma hem de 'öteki' olarak tehdit/düşman ilan edilebilecek 'dışsal' bir katalizöre ihtiyaç duyulacaktır.
ERDOĞAN'IN İMAJI
Ulusal ve uluslararası vesayetin sözcülüğüne ve taşeronluğuna soyunmuş medyanın son dönem algı yönetimine bakıldığında da görüleceği üzere aranan 'öteki' unsur da bulunmuştur. Burada 'öteki' faktörünün, BDP/HDP üzerinden inşa edilmesi beklenebilir. Bir kampanya ile Anadolu insanına: 'AK Partinin, BDP/HDP ile seçim ittifakı yaptığı; Tayyip Erdoğan'ın gerçek niyetinin ülkeyi, başkanlık sistemi üzerinden yerel özerkliğe veya bir federal yapıya götürmek olduğu; Öcalan'ın hapisten çıkarılacağı veya ev hapsinde tutulacağı; genel affın olacağı; bunlar için PKK-Kandil-İmralı ve BDP/HDP'nin Tayyip Erdoğan'dan söz aldıkları' söylenerek hem AK Parti tabanı gevşetilmeye çalışılacak hem de 'BDP/HDP'ye ve Çözüm Sürecine kuşku ile bakan muhafazakâr, milliyetçi ve laik unsurların aynı safta buluşmaları/konsolide edilmeleri sağlanacaktır'.
Peki muhalefet niçin böyle bir kampanya yapsın? Bu kampanyayı yapmak için ellerinde ne tür bir veri olabilir?
Araştırmalar göre seçmen, 'terörün tamamen biteceği şartı söylense dahi' Öcalan'ın serbest kalmasına veya hapis cezasının ev hapsine çevrilmesine %85'lere varan bir oranla karşı çıkıyor ve özerklik söylemlerini dillendiren BDP'nin politikalarını da %75 oranında beğenmiyor. Bu verilerin çok daha detaylarının vesayetçi oyun kurucuların elinde bulunduğundan kimsenin kuşkusu olmasın. Böyle bir tablodan hareketle ve yukarıda belirtilen kampanya ile önümüzdeki seçim sürecinde, Başbakan'ın sevilen karizmatik imgesini halk zihninde sıkıntılı bir imge olan Öcalan ve BDP/HDP-KCK gibi argümanlarla sürekli yan yana getirebilirler: Yani Erdoğan'nın imajını Öcalan ile çizme teşebbüslerine girebilirler.
Halkı ikna etmek için kullanılan 'dışsal' ve 'konsolide edici' BDP/HDP-KCK ile AK Partinin ortak hareket edecekleri iftirasının yanında ikinci bir taktik olarak da 'Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Hükümeti de tasallutu altına almak suretiyle daha da diktatörleşeceği' iddiasından da faydalanabilirler. Böyle bir iftiradan beklenti ise, bu koalisyonun bir başka 'ayak'ı olan sokakların hareketlenmesi olabilir.
YOLSUZLUK KILIFLI YARGI DARBESİ
Herkesin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatmakta fayda var. 'AK Parti hükümetlerinin ülkede oluşturduğu güven ve istikrar ortamı, halka sunulan hizmet ve vesayetçi yapılarla gerçekleştirilen mücadelede elde edilen başarı gibi nedenlerden ötürü, AK Parti dışındaki partilerin iktidara gelmeleri orta vadede zor gözüküyor. Vesayetçi, işbirlikçi, derin ve taşeron güçlerin hüküm sürdükleri alanlar olabildiğince daral(tıl)dı'. Bu gerçeğin başka bir ifadesi ise, vesayetçi-gayri milli yapıların 'sandık' ile işbaşına gelmelerinin çok zor olduğudur. Bu nedenle 'sandık', bu yapı tarafından demokrasinin en önemli unsuru olmaktan çıkarılmaya, itibarsızlaştırmaya çalışılmaktadır. Seçimlerin (sandığın) iktidar olmanın tek meşru aracı olmadığı propagandasının yapılmasının amacı, meşru ve ahlaki olmayan yollarla iktidar olmanın araçlarına meşruiyet kazandırmaktır. Yani sokak eylemlerine, vandalizme, yolsuzluk ve rüşvet kılıflı yargı ve emniyet darbelerine haklılık kazandırmaktır. Bu yöntem, en etkili şekilde 'Cumhuriyet Mitingleriyle' denenmişti. Gezi Parkı eylemleriyle devam eden darbe girişimleri, 17 Aralık süreciyle tamamlanmak istendi. Fakat beklentiler bir kez daha gerçekleşmedi: Halkın tarihi ve siyasi tecrübelerden kaynaklı irfanı, vesayetçilerin iftiralarını boşa çıkarttı; halk kendi iradesinin üzerindeki vesayeti yani Demokrasinin üzerindeki 'Demoklesin Kılıçlarını' sandığa gömdü.
Darbeci yapının üçüncü bir taktik girişiminin ipuçlarını da son olarak Soma'da yaşanan üzücü olayı yine bu amaç için kullanmak istemelerinde gördük. İşin içerisine Alevi vatandaşlarımızı dahil etmek suretiyle veya algıyı 'Alevilere karşıtlık' biçiminde oluşturmak suretiyle özelde Alevilerle hükümeti, genelde ise Alevi-Sünni vatandaşları karşı karşıya getirmek istiyorlar. Kendi kişisel, kolektif ve küresel çıkarlarından başka hiçbir şeyi önemsemeyen ve bu amaç için de her türlü aracı ve ahlaksızlığı kullanmaktan çekinmeyen bu Yapı, çok daha vahim ve tehlikeli bir oyun oynayarak ve üstüne basa basa bu eylemlerin içerisinde Kürt vatandaşlarımızın da olduğunu duyurmaktadır. Alevi-Sünni çatışmasının yanına Türk-Kürt çatışmasını da eklemleyerek ikiyüzlü bir şekilde sürekli itham ettikleri kutuplaştırmaya yönelmektedirler. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 'Hem suçlu hem güçlü' edasıyla AK Partiyi de bu kutuplaşmanın tam da merkezinde göstermektedirler. Hem Çözüm Sürecini etkilemek ve hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hükümetin adayına karşı muhalefeti bir arada tutmak için ellerinden geldiğince bu algıyı güçlendirmeye çalışabilirler.
VESAYETÇİLER KAYBEDECEK
Bu eylem ve söylemleri, Cumhurbaşkanlığı seçimine son bir ay kala daha da arttırılabilir. Çünkü yapılan araştırmalarda, Türkiye'deki seçmenin yaklaşık %85'inin seçimle ilgili tercihlerini ve bu yöndeki kararlarını seçimlerden aylar önce verdiği tespit edilmiştir. Bütün fırtına, seçimlerde dengeleri değiştirebileceği düşünülen %15 bandına yöneliktir. Zira bu %15'lik seçmen kesimi kararını seçimlere bir ay kala vermektedir. Bu veriler de gösteriyor ki son bir ayda tekraren meşum yayınlar ve montaj, dublaj, kaset gibi fabrikasyon mahsulleri tekrar devreye sokulup manipülasyon süreci başlatılabilir.
Sonuç olarak; 30 Mart seçimleri öncesi yapılan bütün tezviratları, saldırıları ve gayri milli tutumları halkımız gördü ve tarihsel olgunluk ve basiretiyle durması gereken yerde durdu. Hükümete de 'Bize vaat ettiğin 2023 Hedefinde yanındayız, devam et' dedi. Tarihimizin en önemli olaylarından biri olan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde ne tür iftira, ajitasyon, manipülasyon ve spekülasyon olursa olsun Anadolu halkı, bin yıllık birlikte inşa edilen Anadolu medeniyet irfanının kazandırdığı ahlak; yüz yıllık tarihi ve siyasi tecrübelerinin kazandırdığı akıl; on iki yıllık AK Parti ve liderinin azim ve kararlılığının kazandırdığı demokratik erdem ve bilinç ile hakikatin hikmetinin hükmünü yine ve yeniden ilan edecek ve varlığını, tarihini ve geleceğini onda bulduğu İktidarı ve onun Liderini yalnız bırakmayacaktır. Halk, vesayetçilere 'gölge etmeyin başka ihsan istemem' diyerek 'en az üç ayak üzerine kurdukları çatılarını' başlarına yıkacak ve liderine de 'durmak yok, yola devam' diyerek 'başlarına taç' yapacaktır.