Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Astam Yıldız “2030 yılında 8 milyara ulaşacak dünya nüfusunu besleyebilmek için bugünkü gıda üretiminin yüzde 60 oranında artırılması gerekiyor” dedi.
Son yıllarda bütün dünyada esmekte olan çevreci rüzgârların, kimyasal gübreler üzerinde de duyarlılığı artırdığını kaydeden Yıldız; “Kimyasal gübreler hakkında yanlış değerlendirmeler ve kavram karışıklıkları süregeliyor. Toplumun bilimsel gerçekler ışığı altında bitki beslenmesi konusunda aydınlatılmaya ihtiyacı var” şeklinde konuştu.
Çevre duyarlılığını göz ardı etmeden Türk tarımının geleceği için konuyu gerçekçi bir yaklaşımla ve yorumla değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Prof. Yıldız, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi:
ORGANİK Mİ? GELENEKSEL KONTROLLÜ TARIM MI?
Organik tarım; tüm dünyada yıllardan beri süregelen bilinçsiz ve aşırı gübre ile (tarımsal) kullanımı sonucu bozulmaya yüz tutan tarımsal ekosistemi ve insan sağlığını korumak amacı ile geliştirilmiştir. Son yıllarda tarımda verimliliği arttırmak amacıyla 3 çeşit girdi yoğun ve yanlış bir şekilde kullanılıyor. Bunlar: Hibrid ve GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) tohumluk kullanımı, pestisit (biyosid=tarımsal ilaç) kullanımı ve kimyevi gübre kullanımıdır.
GÜBRELEMEDE ÇEVRECİ YAKLAŞIMLAR!
Bu konuda fikir ileri sürenlerin tarım dışından olması, tarımın özellikleri, tarımsal üretim girdileri ve özellikleri hakkında hiçbir fikir sahibi olmayanlar tarafından kamuoyu oluşturulması, bitkisel ve hayvansal üretimin geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır. Kimyasal gübreler hakkında yanlış değerlendirmeler ve kavram karışıklıkları süregelmektedir. Toplumun bilimsel gerçekler ışığı altında bitki beslenmesi konusunda aydınlatılmaya ihtiyacı bulunduğunu düşünmekteyiz. Ekolojik tarım, organik tarım gibi kavramlar kimi kesimde dünyanın bu yollardan elde edilecek ürünlerle doyurulabileceği gibi kanı oluşmasına neden olmaktadır. Oysa 2030 yılında 8 milyara ulaşacak dünya nüfusunu besleyebilmek için bugünkü gıda üretiminin yüzde 60 oranında artırılması gerekmektedir. Hele bu nüfusun 2/3’nin şehirlerde yaşayacak olması, yani salt tüketici olması ve üretimi artırma şansı bulunan ülkelerin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olması konuyu bizim açımızdan çok daha önemli bir boyuta taşımaktadır. Bu nedenle Türk tarımının geleceği için konuyu gerçekçi bir yaklaşımla ve yorumla değerlendirmek yararlı olacaktır.
ORGANİK GÜBRELERE KARŞILIK KİMYASAL GÜBRE
Gübreler, tarımsal üretim sonucu topraktan eksilen bitki besin maddelerini tekrar toprağa kazandıran ve toprağın verim gücünü artıran maddelerdir. Gübreler, tarımsal üretimi artırmanın yanı sıra gıda kalitesini de yükseltmenin en etkin araçlarındandır. Gübre kullanımının bitkisel üretim artışındaki payının yaklaşık %58 olduğu bildirilmektedir
İnsanlığın geleceği için, gelecek kuşakları açlıkla yüz yüze getirmemek için tarımda verimliliği artırmalıyız. Bu görev, özellikle Türkiye gibi yüksek verim potansiyeline sahip ülkelere düşmektedir. Bu kapsamda daha çok gübre kullanmaya ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Ancak verimli ve etkili kullanmak koşulu ile.
Organik tarım özellikle, Hibrid ve GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) tohumluk kullanımı, pestisit (tarımsal ilaç) ve hormon kullanımında çok daha geçerli bir alternatif tarım şeklidir.
Ülkemizde “ne kadar gübre atarsan, o kadar verim alırsın” mantığı ile gübreleme yapılmakta ve böylece toprakların verimlilikleri azalmaktadır.
Gübreler ve gübreleme konusunda yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için konunun uzmanları her kesimi aydınlatmayı görev bilmelidirler.
Günümüzde özellikle çevreci kuruluşların yürüttüğü, çoğu bilimsel verilere dayanmayan kampanyalar, kimyasal gübreleri en büyük çevre kirleticiler olarak göstermeye yönelmiştir.
Çevre elbette önemlidir, insanlığın geleceği açısından mutlaka bilinçli bir şekilde korunmalıdır. Aşırı ve yanlış gübre kullanımının toprak, bitki, su ve havada olumsuzluklara yol açtığı bir gerçektir. Bir gerçek var ki ; Uygun doz, uygun çeşit, uygun zaman ve uygun şekilde kullanılmayan bir girdi, ilaç ta olsa toksik olmaya adaydır. Kullanılan gübre organik te olsa kimyasal ( inorganik ) da olsa aynı düşünce geçerlidir. Çünkü toprak, iklim, bitki ve gübre özellikleri dikkate alınmadan, toprak -bitki analizlerine dayalı gübre yönetimi yapılmadan her iki gübreni de olası zararları kaçınılmazdır. Diğer bir ifade ile, ekonomik olmayacağı gibi ekolojik de ( hava, su ve toprağı kirletecek ) olmayacaktır.
Doğaya dışarıdan yapılan her müdahalenin mutlaka bir yan etkisinin olacağı gerçeği göz ardı edilmeden bilinçli gübre kullanımı özendirilmelidir Unutulmamalıdır ki; soluduğumuz havadaki oksijeni artırmanın yolu daha çok bitkisel üretimden, daha çok yeşil üretmekten geçmektedir. Bitkisel üretimde gübrelerin ürün artışı ile çevre üzerinde sağladığı bu olumlu katkı da hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
Yapay tarımsal girdileri elemine ederek uygulanan organik tarım hiçbir zaman intensif ( kalsik, konvansiyonel ) tarımın alternatifi olamaz. Çünkü bitkiler organik beslenmemektedirler. Yani bitkiler besinlerini organik olmayan ( inorganik=mineral ) formda kökleriyle almaktadırlar. Diğer bir ifade ile , bitkiye gübre organik formda sağlansa da, bitki organik gübrenin inorganik ( mineral ) forma dönüşmesini bekler ve sonra inorganik form olan mineral ( çoğunlukla iyonlar ve kısmen moleküler ) formda bünyesine alır.
Yukarda bahsettiğim gibi, gübre çeşidi organikte olsa kimyasal da olsa, bitki besinini inorganik formda alır, ve her iki gübre çeşidinin de programlanmasında ; toprak bitki analizleri ve bitki tepki denemeleri mutlaka yapılmalıdır. Her iki gübre çeşidinin de aşırı ya da bilinçsiz uygulanmasının olası yan etkileri olacaktır. Aslında en akılcı gübre programı ; “ kontrollü” gübre yönetimi olup, organik gübre+ kimyasal gübre uygulamasının birlikte yapılmasıdır. Bu birliktelik bitki gelişmesi için, iki anlamlı görevi uyumlu bir şekilde yerine getirecektir; Kimyasal gübre ile bitki ihtiyacı olan besin iyonlarını kolay ve ihtiyacı olduğu anda bünyesine alırken, organik gübre bir yandan bitkilere besin kaynağı olma işlevini sürdürürken diğer taraftan, hem toprak canlılarına enerji kaynağı hem de toprak hava -su ilişkilerini regüle eden ( ıslah maddesi ) kaynak olacaktır.
Öte yandan, yapay gübreler yerine doğal kaynakların kullanımı ile yapılan organik tarım bir alternatif üretim şekli gibi ileri sürülmesine karşın, bugünkü üretim potansiyelini karşılayabilecek organik kaynak dünyada bulunmamaktadır. Aslında organik girdiler için de bitkisel üretim şart olduğuna göre, yetersiz bitkisel üretim organik kaynaklarda da azalmaya yol açacaktır.
O halde çözüm nedir? İnsanlığı yeterince besleyecek düzeyde bitkisel üretim yapmak için kimyasal gübre kullanma zorunluluğuna karşın uygulanan gübrelerin çevre üzerinde yarattığı baskıyı, olumsuz etkiyi ortadan kaldıracak bir yol var mıdır? Bu konuda yapılan çalışmalar gübre kullanım etkinliğinin artırılmasının geleceği kurtaracak çözüm olabileceğini göstermektedir.
Toprağın ve yetiştirilecek ürünün özelliklerine göre doğru gübrenin seçilmesi, Gübrelemenin bitki besleme konusunda uzman kişilere danışılarak yapılması noktasında yapılan yanlışlar, organik tarıma geçiş için gerekçe sayılmıştır.
Toprak analizleri yanında bugün tüm dünya da yaprak, sap, tane, tohum, meyve analizleri de yapılarak gübreleme programları hazırlanmaktadır. Yaprakların, bitkilerin beslenme durumunu en iyi belirleyen organlar olduğu yapılan çalışmalarla saptanmış ve bu nedenle yaprak ve diğer bitki organlarının analizleri son yıllarda daha da önem kazanmıştır. Ancak tek başına yaprak analizleri ile gübre önerilerinde bulunulamaz. Mutlaka toprak analizleri ile desteklenmesi gerekir.
ORGANİK TARIMLA İLGİLİ YAŞANAN SORUNLAR VEYA ORGANİK TARIMIN DEZAVANTAJLARI :
• Organik tarımın dünya pazarında yeni olması,
• Tüketicin bilinçsiz olması,
• Tanıtım eksikliği,
• Ürünlerin pahalılığı
• Pazarlama eksiklikleri
• Organik ürünlerin geliştirilmesine yönelik çiftçilere yeterli mali desteğin olmayışı
• Organik ürünlere karşı güvensizliğin olması
• Organik tarım konusunda kamu veya özel kuruluşlarca yürütülen AR-GE çalışmalarının yetersiz oluşu..
-Kalifiye eleman bulması oldukça zordur. Yani organik tarımda çalıştırılmak üzere işçi temini sıkıntılıdır.
-Ülkemizde üretimin birbirine yakın tarlalarda yapılması nedeniyle civardaki organik tarım olmayan arazilerden kimyasal olarak etkilenir.
-Haşerelerle kimyasal mücadele yapılmadığı için üretim düşüktür.
-Henüz toplumda organik tarım ürünleri kabul görmemektedir.
-Organik tarım sertifikalı birçok üretici klasik yöntemlerle üretim yapmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak gerek organik ve gerekse klasik ( geleneksel) tarımın her ikisinin de üstünlükleri olabildiği gibi dezavantajları söz konusudur. Geçmişte turfanda yetiştiricilik nasıl alım gücü yüksek kesime hitap ediyordu ise, günümüzde de organik ürünler benzer konumdadır. Asıl mesele tarımın ekolojik sürdürülebilirlik ilkesine göre , toprak bitki analizlerine dayalı gübre yönetimiyle , bitkilerin doğal üretim yeteneklerini zorlamayan girdilerle kontrollü bir şekilde yapılmasıdır. Çevre- İnsan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen Gübre yönetiminde, Bitki besleme ve toprak verimliliği konusunda çalışan bilim adamlarının ortak görüşü “Tarımsal Üretimin yapılmasını, doğal kaynakların korunmasını ve gıda güvenliğinin sağlamasını amaçlayan üretim şeklinin “İyi Tarım Uygulamaları ( kontrollü yetiştiricilik )” olması yönündedir. Çünkü “çevre sınır tanımaz.”