İlahiyatçı Dr. Yusuf Güneş: Dünya ahiret dengesi ancak ölçülü bir yaşamla sağlanır. Allah Resulü (sas), "Sizin en hayırlınız, dünyası için ahiretini, ahireti için de dünyasını terk etmeyen ve insanlara yük olmayan kimsedir." der. Mü'min, giyim-kuşamıyla, oturuşuyla kalkışıyla örnek insandır.
Bir mümin dünya hayatına nasıl bakmalı?
Bir müminin dünya hayatına bakışı, iman esasları ve ibadetlerle hayatı dizayn eden İslâm dininin çizdiği çerçevede olmalıdır. Hadis-i şerifte 'Dünya, ahiretin mezrasıdır' buyruluyor. İnsanlar bu dünyaya ekin ekmeye geldi, hasadı ise ahirette yapacaklar. Yüce Rabb'imiz, ebedî hayat olan ahirette ebedî saadeti kazanmayı, dünya hayatında O'nu hoşnut edecek salih ameller yapmaya bağlamıştır. Dolayısıyla dünya hayatı, bu yönüyle bir değer kazanmaktadır. Yoksa yeme-içme ve eğlenmeden ibaret görülen bir dünya hayatının İslâm nazarında kıymeti yoktur. Buna bağlı olarak bizler, dünya hayatında iman esaslarına bağlı kalarak dinimizin emrettiği çerçevede namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetleri yerine getirmek, en yakınlarımızdan başlayarak çevremizdeki insanlarla iyi geçinmek, toplum içinde örnek bir mümin olmakla mükellefiz.
Dünya hayatı, tohumun toprağa atıldığı yerdir. İnsanın bedenî olarak yaşamını sürdürebilmesi için yemeye-içmeye, makul ölçülerde ev-bark gibi maddî şeylere, neslin devamı için evlenmeye ihtiyacı vardır. Dinimiz bütün bu maddî ihtiyaçların giderilmesini gerekli görmektedir. Fakat burada riayet edilmesi gereken ölçüler bulunmaktadır. O da rızkın helal yolla kazanılması ve doğru yerde kullanılmasıdır.
Dinimiz, dünya ve ahiret arasında dengeli bir hayat yaşanmasını tavsiye etmektedir. Hadiste, "Sizin en hayırlınız, dünyası için ahiretini, ahireti için de dünyasını terk etmeyen ve insanlara yük olmayan kimsedir." denilmektedir. İnsan, geçimini temin edecek ve neslini devam ettirecek kadar dünya işleriyle meşgul olmalı, bunun ötesinde asıl vazifesine yani ahiretine çalışmalıdır. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri ne güzel der: "Dünyayı kesben değil, kalben terk etmek lazımdır." Yani dünya malı-mülkü, evlâd ü iyali, kalbimizde yer etmemeli, ibadetlerimize ve salih amel işlememize mani olmamalı, ölüm gelip çattığında da gönül huzuru içinde Rabb'imize yürümeliyiz.
Yemek varken yememek, sıcak bir yatak varken kuru yerde yatmak, sıcak su varken soğuk suyla abdest almak doğru mudur?
Bu konuda dinimiz, insanların genel durumunu nazara alır. İslâm, zâhidâne bir hayat yaşamayı (hayatı devam ettirecek kadarıyla yetinmek) bir fazilet olarak görür ve böyle yaşamayı tavsiye eder; fakat bütün insanlardan aynı şeyi yapmalarını beklemez. Dinimiz, dünya nimetlerinden istediğimiz gibi tasarrufta bulunma hakkı verirken israfta bulunmayı da yasaklamaktadır. Allah Teâlâ, "Allah'ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdunu mâmur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma! (İhtiyacına yetecek kadarını sakla). Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et, sakın yeryüzünde nizamı bozma peşinde olma! Çünkü Allah bozguncuları sevmez." buyurmaktadır.
Zâhidâne hayat yaşama, ihtiyaçlar çerçevesinde yaşama ve mubahları son haddine kadar kullanma hususlarında ölçüyü elden bırakmamak gerekir. Hasta birinin zâhidâne hayat yaşayacağım diye yemek yememesi veya sıhhati için gerekli miktarda yememesi, sıcak su yerine soğuk su ile abdest alması yanlış bir davranıştır. Yine zengin bir kimsenin, ben malımda istediğim gibi tasarrufta bulunabilirim diyerek israfa kaçması, fakir-fukarayı gözetmemesi doğru değildir.
Dünya-ahiret dengesi için yaşam standardı nasıl olmalı?
Mümin kimse, başkasına muhtaç olmayacak kadar geçimini temin edecek bir gelire sahip olmalı, giyim-kuşamı da ne tiksinti duyulacak ölçüde pejmürde ne de yadırganacak derecede lüks olmalı, kısaca orta halli bir yolu takip etmeli.
Dünya işleri nasıl ibadete dönüştürülebilir?
Peygamber Efendimiz'in (sas) sünneti, bütün insanlar için tam bir dengeli hayat tarzıdır. O'nun yaşadığı gibi yaşamak ebedî saadeti kazandıracağı gibi, bu dünyada da ruhen ve bedenen sıhhatli yaşamayı temin eder. Yalnız burada sünnete uygun davranışları, Resûlullah yaptığı için yapmak -ki, bu vesileyle Allah'ın hoşnutluğunu hedeflemek- asıl maksat olmalıdır. Meselâ, bir kimse formda kalmak için diyet yapsa, sevap olarak bir şey kazanamaz. Ama Resûlullah az yemeyi tavsiye ettiği için az yese, hem sünnet sevabı kazanır hem de sağlıklı bir bedene sahip olur ve fazla kilolardan kurtulur.