Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Mevlid Kandili dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Görmez mesajında şunları kaydetti: ‘11 Aralık Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece, Yüce Rabbimizin âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın (sas) bir kez daha mevlidi şerifini idrak edeceğiz. Hz. Âdem’den başlayarak ilahi vahyi bizlere ileten Peygamberlik silsilesinin sonuncusu Hatemü’l Enbiya’ya onun âl ve ashâbına, evlâd-ü ‘iyaline, ehl-i beytine salat ve selâm ediyorum. Ülkemiz, vatanımız, milletimiz, gönül coğrafyamız ve topyekûn yeryüzü ahalisi için Mevlid Kandilinin huzur, barış, bereket ve selamete vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.
Ümmeti olmakla müftehir olduğumuz Rasûl-i Ekrem (sav), bize hayat veren Kitab-ı Mübin-i, furkanı, mizanı ve hikmeti getirdi. O, Rabbimize, kâinata ve insanlara karşı görevlerimizi öğretti. Hakkı, hakikati, adaleti, fazileti ve hidayeti hatırlattı. Allah’ın kelamını, örnek hayatıyla beyan etti ve onu yaşanan bir hayata dönüştürdü. Mekârim-i ahlâkı tamamladı. Kalpleri ve gönülleri birleştirdi. Kardeşliği dostluğu ve arkadaşlığı tesis etti. İnsanlığı mebde’ ve meadın bilgisiyle tanıştırdı.
Bugün, tüm insanlık Hz. Peygamberin (sas) çağlar üstü örneklik ve rehberliğine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Rasûl-i Ekrem’in (sas) rehberliğini tüm insanlığa tanıtacak olanlar da hiç şüphesiz Müslümanlardır. Ancak üzülerek belirtelim ki; İslâm dünyasının dâhili ve harici sebeplerle içerisinde bulunduğu bugünkü durumu Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin (sav) mesajlarından, onun eşsiz örnekliğinin, ağızlardan gönüllere indirememekten, zihinlere, dimağlara iyice yerleştirememekten, hayata geçirilememesinden kaynaklanmaktadır.
Bugün körelmeye yüz tutmuş hassasiyetler, ubudiyeti unutmuş zihinler, hırs, tamah ve güç tutkusuyla kararmış kalpler, belleğini yitirmiş, medeniyetinin değerlerini heba etmiş toplumlar onun mevlidini idrak ederek Peygamberimizin (sas) örnekliği ve rehberliğiyle yeniden bir doğuşa muhtaçtır. Unutmamalıyız ki; nübüvvetin şifa dağıtan pınarları kıyamete kadar kurumayacaktır. Onun büyüklüğü, çok kısa bir sürede kin, nefret ve intikam toplumunu sevgi, muhabbet ve rahmet toplumuna dönüştürmüş olmasında aranmalıdır. Hiç kuşkusuz ki Hz. Peygamber (sas), bütün Müslümanlar için her zaman ve her asırda yegâne örnektir. Mühim olan, her asırdaki Müslümanların onun (sas) rehberlik ve önderliğine ne kadar ve ne şekilde başvurabildikleridir.
Son peygambere ümmet olmak, pek tabiidir ki sadece onun varlığından ve doğumundan haberdar olmakla sınırlı değildir. Peygamberin yolunu takip etmek ve onu örnek almak, onun sağlığında ashabına takdim ettiği değer ve ölçüleri zaman ve mekân sınırlarının ötesinde kendi dünyamıza taşımak ve onun şaşmaz rehberliğine sımsıkı sarılmaktır. Bu insanlık için en hayırlı ümmet olma şerefine nail olmanın yegâne yoludur.
Din adına her türlü sözün fütursuzca söylendiği dinin ruhunun ve evrensel mesajlarının bir tarafa bırakılarak lafızcı ve şekilci yorumların güç kazandığı, Allah adına ahkâm kesenlerin birbirini tekfir ederek ilerlediği bir dönemde Hz. Peygamber’in (sas) getirdiği adalet ve rahmet yüklü mesajları doğru anlamaya ne kadar da muhtacız! İlim, hikmet, irfan, adalet gibi hayata anlam ve değer katan kavramların giderek yıpratıldığı hırs ve menfaat kavgasının çığırından çıktığı ve bu kavgaların yer yer zaman zaman din kisvesi altında yapıldığı bu günlerde onun yol göstericiliğine ne kadar da ihtiyacımız var! Dün olduğu gibi bugün de Hz. Peygamber’in (sas) adını ve onun getirdiği yüce değerleri, ashab-ı kiramın hayatını, dinî değer ve kavramları, Müslümanların dinî duygularını istismar eden bezirgânlara karşı bu gün de vahyin ışığı ile gönüllerimizi aydınlatmaya ve insanlığın muhtaç olduğu manevi huzura dönüşmesine ne kadar da muhtacız!
Bugün kendimizi sorgulamalıyız. Soracağımız soruların başında ümmet olarak biz onu doğru anlayabildik mi? Eğer İslam ümmeti doğru anlayabilseydi, onun ümmetinden biri bir başkasını kendisi gibi düşünmüyor diye katledebilir miydi? Eğer bizim çocuklarımız, gençlerimiz onu anlayabilselerdi, yeryüzünde sadece sevgiyi, sadece rahmeti, merhameti, adaleti gerçekleştirmekten başka gayeleri olmazdı. Onun hikmet yüklü ahlakı doğru anlaşılabilseydi kendi ülkesine, kendi milletine, kendi çocuklarına ateş edilebilir miydi? Tuzak kurabilir miydi?
Müslümanların en büyük sorunu örnekliklerini yitirmiş olmaları, Rasûl-i Ekrem’in (sas) getirdiği rahmet ve merhamet mesajını hakkıyla temsil edememeleridir. Nasıl ki İslâm Peygamberi (sas), kızgın çölün bereketsiz topraklarında bedevi insanlardan İslâm medeniyetinin nüvesini teşkil eden medeni bir toplumu çok kısa bir zaman diliminde inşa ettiyse, aşağıların aşağısına yuvarlanmış insanlığı yüksek değerlere kavuşturduysa bugünde bizler onun örnekliği ve rehberliği ile Müslümanların ve insanlığın içine düştüğü her türlü badireyi atlatabilir ve özlenen aydınlığa kavuşabiliriz.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde başta Haleb’de zulüm, açlık ve şiddete maruz kalan kardeşlerimiz olmak üzere Mevlid Kandilimizin bütün Müslümanlara huzur getirmesini, insanlığın içine düştüğü sıkıntıların aşılmasında kardeşlik bağlarımızın güçlenmesine ve yeni rahmet kapılarının açılmasına vesile olmasını Cenâb-ı Allah’tan diliyorum. Rabbimiz dünyanın çeşitli yerlerinde varlık mücadelesi veren kardeşlerimize rahmetiyle, nusretiyle muamele eylesin! Başta Halep olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerinde katliamlarda hayatını yitiren kardeşlerimize rahmet eylesin! Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar ihsan eylesin! Alem-i İslam’ı içine düştüğü fitnelerden, tefrikadan, cehaletten, kan ve gözyaşından kurtulmasını nasip eylesin. Milletimizin ve tüm İslâm âleminin Mevlid Kandilini en kalbi duygularımla kutluyorum.’