Fethullah Gülen, son sohbetinde genel çerçevede yolsuzluklara tepkisini dile getirdi. Gülen, “Eğer dilimde tel’in etmeye, ‘Yerin dibine batsın!’ demeye azıcık açıklık bulunsaydı, dilimin bir parçasında bedduaya yer olsaydı, ‘millete hizmet ediyoruz’ dedikleri halde o iş içinde kendi çıkarlarını düşünenler, meseleleri çıkar çarkına bağlayanlar, ihalelerde kendilerine pay ayıranlar ve kendilerine pay verenleri mabeyn-i hümayun insanı haline getirenler hakkında ‘Allah sizi çoluk çocuğunuzla, beklentilerinizle, ümitlerinizle yerin dibine batırsın, mahvetsin!’ derdim” şeklinde konuştu.
Herkul.org’da yayınlanan son sohbetinde “Benim dünya ile ne alâkam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer” şeklindeki hadisi anımsatan Gülen, “O (sallallâhu aleyhi ve sellem) isteseydi, Ashab-ı Kiram evinde barkında ne varsa getirir ve O’nun altına sererlerdi. Fakat İnsanlığın İftihar Tablosu, kendisini, muvakkaten bir ağacın altında ârâm eden ve sonra da çekip giden bir yolcuya benzetip dünyayla olan münasebetinin bundan ibaret olduğunu ifade ediyor; ruhunun ufkuna yürüyeceği âna kadar da hep bu ölçüye göre yaşıyor ve ümmetine de istiğna ruhunu talim buyuruyordu” dedi.
“İHALEDE PAY”A TEPKİ
Gülen yolsuzluk ve ihalelerde haksız kazançlara tepkisini şu sözlerle dile getirdi:
“İnsanlığa hizmete kendini adamış olanlar, peygamber yolunda yürüdükleri zaman kalıcı eserler bırakırlar. Yoksa Harun olarak yola çıkıp sonra Kârunlaşan kimseler, bir gün hazineleriyle beraber yerin dibine batarlar da lanet ile yâd edilirler. Hiç olmazsa imana ve Kur’an’a hizmete kendini adamış bu daire-yi mübareke içinde bulunan insanlar, yaptıkları hizmetler içinde, konumları itibarıyla ‘Ben şunu kendi hesabıma bir avantaj olarak değerlendirebilirim. Hatırımı kullanarak ‘şöyle bir mukavelede/ihalede bana da şu kadar şey düşünün’ diyebilirim’ mülahazalarından uzak olmalıdırlar. Eğer dilimde tel’in etmeye, ‘Yerin dibine batsın!’ demeye azıcık açıklık bulunsaydı, dilimin bir parçasında bedduaya yer olsaydı, ‘millete hizmet ediyoruz’ dedikleri halde o iş içinde kendi çıkarlarını düşünenler, meseleleri çıkar çarkına bağlayanlar, ihalelerde kendilerine pay ayıranlar ve kendilerine pay verenleri mabeyn-i hümayun insanı haline getirenler hakkında ‘Allah sizi çoluk çocuğunuzla, beklentilerinizle, ümitlerinizle yerin dibine batırsın, mahvetsin!’ derdim. Ama demedim; çünkü dilimde öyle bir şeye yer yok. İkbal’in dediği gibi, ‘Dua dua yalvardım; tel’ine, bedduaya ‘amin’ demedim!’”
Fethullah Gülen, sohbetinde Allah’ın “Zülcelâli ve’l-ikrâm” ünvanının “herkese ve her şeye, o şeyin istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde, seviye ve ihtiyaçları nisbetinde lütuf, ihsan ve ikramla taltifte bulunduğunu; aynı zamanda O’nun esmâ ve sıfatlarının aşkın ve ihata edilmez şekilde gâlibane, kâhirane, hâkimane zuhurlarının da mevcut olduğunu” hatırlattığını belirtti.
TOPKAPI, MECİDİYE KASRI, DOLMABAHÇE, YILDIZ SARAYLARI...
Gülen “Topkapı” kavramının bir milletin mübarek ve sahabeye yakın bir milleti dünya hâkimiyetine götürdüğünü, Necip Fazıl Kısakürek’in “Mecidiye kasrı”nı anlatırken “şu piçin de o sarayın yanında ne işi var” dediğini hatırlattı. Gülen konuklarıyla sohbetini “Dolmabahçeler, Yıldız’lar, yıldızımızı söndüren, dünyayı bir yanıyla bize cennet gösteren, gösteren de cenneti Allah’ı unutturan yerler olmuştur. Topkapı, bizim ruh dünyamızın dışarıya aksedişidir. Orada Fatih’in ikinci İkinci Beyazıd’ın, koca Yavuz’un, cihan hükümdarı Kanuni’nin mefkûresi vardır. Münasebetsizce sanki kadınlara tutkundu böyle, sanki o Topkapı kadınlarla doluydu, gözünüze, dizinize dursun” diye bitirdi.