Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Lütfi Sezen, teknolojik gelişmelerin sosyal ilişkilere olumsuz etki yaptığını belirterek, Batılılaşma yolunda gösterilen çabalar, birtakım kültürel değişmelere, ticarî ve teknolojik alandaki yenileşmelere neden olduğunu söyledi.
Erzurum’da sosyal ve kültürel değişimleri değerlendiren Yrd. Doç. Dr. Sezen, “ Erzurum dünü ve bugünü ile büyük bir şehirdir. Bu büyük şehrin asırlar boyu süren hayat safhalarında nice sahneler vardır. “Burası yıllar yılı koca Şark’ın ticaret ve kültür merkezi olmuş, Batı’ya gidenlere konak olmuş, geçit vermiş, yol olmuştur” Teknolojik gelişmenin aileye, sosyal ilişkilere, üretim ilişkilerine etkileri çoktur. Bizim toplumumuzda da yaklaşık iki asırdır; Batılılaşma yolunda gösterilen çabalar, birtakım kültürel değişmelere, ticarî ve teknolojik alandaki yenileşmelere neden olmuştur” dedi.
20 . Asır başlarından itibaren görülmeğe başlanılan ekonomik ve teknolojik gelişmeler; beraberinde yeni kültürel oluşumları da getirdiğini anlatan Sezen, “Son yıllarda izlenen süratli şehirleşme ve bunun getirdiği problemler, sosyal yapıyı büyük ölçüde etkilemiştir.
Erzurum’un Aşağı Pasin yöresinde: 1936-1942 ve 1948 yılları arasında uzun süreli bir araştırma yapan Prof. Dr. Mümtaz Turhan, kültür değişmelerinin mahiyetinin kendi çevresinde daha açık anlaşılabileceğini ileri sürmektedir.
“Modern teknolojinin gelişme hızı süratlidir. Bunun sonucu olarak bazı sosyal grup veya fertler bu gelişmeye ayak uyduramazlar. Bu durumda kültürel boşluk meydana gelir. Yani, sosyal yapı kültürünün bir sahasında meydana gelen değişmeler, diğer sahadaki elementlere ayak uyduramazlar”.
Erzurum’un Asya-Avrupa arasındaki geçiş noktalarından biri olması, tarihî, siyasî askerî ve ekonomik olaylardan anında etkilenmesine sebep olmuştur. Tarihin her döneminde birtakım savaşlar, istilâlar ve göçlerin uğrak yeri olmasında coğrafî konumu etkili olmuştur. Bu özelliğinden dolayı tarih boyunca bir kilit noktası olma hüviyetini kazanmıştır.” Diye konuştu.
“17. yüzyıl ortalarında Erzurum’u ziyaret eden ve burada gümrük katipliği yapan Evliyâ Çelebi, şehrin iki kat demir kapılı (Gürcü-Erzincan kapıları) kalesi içinde 1700 evin, dışında da 70 İslâm, 7 Ermeni mahallesinin mevcut olduğunu belirterek ticarî hayatı hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir: “Hakirin kâtibi bulunduğum gümrük bundadır. Dört çevresinde Arap, Acem, Hint, Hıtay, Hoten bezirgânlarının hâneleri vardır. İstanbul ve İzmir gümrüğünden sonra, en işlek gümrük bu Erzurum gümrüğüdür. Zirâ tüccarına adâlet ederler.” Diyen Sezen daha sonra şunları söyledi;
“XVIII. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı-Rus çarpışmalarına ve XIX. yüzyıl başlarında ilk defa Rus istilâsına sahne olan Erzurum, kısa zamanda toparlanır. XIX. yüzyıl ortalarında nüfusu 100.000’i aşar.
Bu gelişmesini bir iktisadî denklilik üzerine kurmuştur. İran, ithalat ve ihracatının yarıdan fazlası Trabzon-Tebriz yoluyla yapılıyordu.
Bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrafıyla, âyanıyla, ulemâsıyla, esnafıyla tam bir Ortaçağ şehri olarak kurmuştu. Bu transit yoldan her yıl 30-40 bin deve belki iki misli katır işliyordu. Bunlar, Tebriz’den gelişinde ve Trabzon’dan dönüşünde kumanyasını daima Erzurum’dan tedarik ediyordu. Hayvanlarını nallatıyor, at eğeri, yük semeri, nal, gem, ağızlık, hülâsa, her türlü eksiklerini buradan tamamlıyorlardı. Eski Erzurum’da bu ticâret hayatı ve kervan yolu otuz iki san’atı beslerdi: Dabaklar, saraçlar, semerciler, dikiciler, çarıkçılar, mesçiler, kürkçüler, kevelciler, kunduracılar, kazazlar, arabacılar, keçeciler, çadırcılar, culfalar, ipçiler, demirciler, bakırcılar, kılıççılar, kuyumcular, zarcılar, sandıkçılar, kaşıkçılar, tarakçılar, marancılar, boyacılar, dülgerler, yabacılar, sabuncular, mumcular, takımcılar v.d. Erzurum’un ve Erzurum’la aynı kaderi paylaşan Trabzon’un ticarî hayatını baltalayan en önemli olumsuz gelişme, Fransızlar tarafından inşâ edilen, Akdeniz’le Kızıldeniz’i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı’nın 1869 yılında faaliyete geçmesi olmuştur. 168 km. boyundaki bu kanal, Tebriz-Erzurum-Trabzon transit yolu taşımacılığını, daha ucuz ve ekonomik olan deniz yoluna kaydırmıştır. Bundan dolayı Erzurum ve Trabzon’un ticarî hayatı büyük ölçüde zarar görmüştür. 1877-1878 Harbinde(1293 Harbi) Aziziye harikasını sahneleyen Erzurum, 1.Dünya Savaşı’na kadar kendisini toparlamaya çalışmış, ancak savaşla yeniden bir felâkete uğramıştır. 16 Şubat 1915’te Rusların eline geçmiş, 1917’de şehirdeki hakimiyeti ellerine geçiren Ermeni çeteleri, Müslüman halka yapmadıkları işkence bırakmayarak büyük katliama girişmişlerdir. Erzurum, 12 Mart 1918’de Türk kuvvetleri tarafından geri alındığı zaman, baştan başa bir harabe halinde bulunuyordu. Atatürk’ün başlattığı Millî Mücâdele’de (1919-1922) ilk önemli kongreye sahne olan Erzurum (23 Temmuz 1919), çile ve mihnetle dolu savaş yıllarından sonra, Cumhuriyet devrinde yeniden eski canlılığını kazanmağa ve gelişmeye başlamıştır. Başlangıçta çok ağır olan bu gelişme, 1939’da demiryolunun Erzurum’a varması ile birden bire hızlanmıştır. Erzurum, demiryoluna kavuşması neticesinde; 1935 nüfus sayımında 33.124 olan nüfusunu, 1940 yılında, %43.74’lük artışla 47.613’e çıkartmıştır. Bu artış, 1927 yılından beri yaklaşık 5 yılda bir yapılan nüfus sayımlarında Erzurum’da görülen en yüksek rakamdır. Büyük Önder Atatürk, 1 Kasım 1937’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptıkları konuşmada memleket hizmetlerinin Doğu’ya akışını hızlandırmak üzere, Doğu Anadolu’da bir üniversite açılmasını emir ve vasiyet ederler. Bu vasiyet 17 Kasım 1958’de Erzurum’da öğretime başlatılan, Atatürk Üniversitesi ile yerine getirilmiş olur. Üniversitenin faaliyete geçmesi ile, Erzurum bir üniversite şehri hüviyetini kazanmıştır.”
Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyo-ekonomik kalkınmasına büyük katkıları olan Atatürk Üniversitesi’nin eğitim ve bilimsel nitelikli çalışmalarının yanı sıra sosyal, kültürel, ekonomik yönden de önemli hizmetler verdiğini anlatan Sezen, “Ayrıca, sağlık alanında çok yönlü hizmet vermenin gayreti içindedir. Kuruluşundan beri iş başında olan, çeşitli kademelerde görev alan elemanların özverili gayretleri Üniversitemizi, ülkemizin en büyük eğitim kurumlarından biri haline getirmiştir. Atatürk Üniversitesi’nde, eğitim-öğretim dönemi içerisinde; bilimsel ve kültürel etkinlikler düzenli bir şekilde yapılmaktadır. Bunlar; konferans, kongre, sempozyum, panel veya eğlence amaçlı olabilmektedir. Günümüzde, Atatürk Üniversitesi yoğun bilimsel çalışmalar yapılan bir yüksek öğretim ve eğitim kurumu olması yanında, Erzurum’un ekonomik hayatının da can damarı durumundadır.
1956 yılında üretime geçen Ilıca Şeker Fabrikası ile 1972 yılında üretime başlayan Aşkele Çimento Fabrikası, Cumhuriyet döneminde yöreye kazandırılan ve ticarî hayatın canlanmasına yardımcı olan mütevazı eserlerdir. Daha sonraki yıllarda önemli bir yatırım yapılmadığını görüyoruz. Hatta 1985-1990 yılları arasında Erzurum’un nüfusunda yüzde1,48 oranında azalma olduğu gözlemlenmiştir. Son zamanlarda büyük şehir olmanın getirdiği avantajla, 1990 yılında 242.391 olan Erzurum’un nufusu %23,25’lik artışla 1997 yılı nufus sayımında 298.756’ya yükselmiştir. “Doğu’nun Paris”i diye adlandırılan ve daha büyük olma gayreti içinde bulunan Erzurum’u layık olduğu yere kavuşturmak bu sınırlı yatırımlarla mümkün değildir. Son yıllarda Erzurum dünyada ve Türkiye’deki hızlı gelişmelerden yeterince nasibini alamamıştır. XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul ve İzmir’den sonra üçüncü büyük gümrük şehri durumunda olan Erzurum’un günümüzde artan nüfusu sürekli göç etmekte, caddelerdeki dükkanların vitrinlerini satılık ev ve diğer taşınmaz mal ilânları süslemektedir. Erzurum’un tarihteki yerini alması için başta devlet ve siyaset adamlarımız olmak üzere herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Dış göç veren illerin başında olan bu ilimizin, kalkınmasına yönelik diğer özendirici tedbirler de yeterli değildir. Buna bağlı olarak yatırımlar aksamakta, yöredeki iş adamları da yatırımlarını Batı’daki illere kaydırmaktadırlar” şeklinde konuştu.
Erzurum’un geri kalmışlık zincirini kırmadan, tarihteki yerini alması gerektiğini ifade eden Sezen, “Erzurum, konumu itibariyle devletin özel bir hassasiyet göstermesi gereken ilimizdir. Bu da ekonomik hayatın iyileştirilmesi, işsizliğin giderilmesi, sosyal ve kültürel hayatın zenginleştirilmesi ile mümkündür. Doğu’nun incisi güzel Erzurum’umuz kültürel zenginliklerle doludur. 1948 yılı Haziran ayı içinde Erzurum’u ziyaret eden İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Kelly izlenimlerini şöyle dile getirmektedir:”Size Erzurum’daki izlenimlerimden bahsetmek isterim. Orada hakikaten Türk kudretinin timsali olan bir mıntıkada bulunduğumu hissettim. Sokaklarda gezenlerin çehrelerinden mutlu insanlar olduklarını anladım. millî oyunlarını seyrettim. Bu oyunları oynayan erkekleri dikkatle takip ettim. Bana heyecanlı bir kuvvet ve kudret tesiri verdiler. Bu kültür şehrinde hakikaten çok cesur ve kuvvetli bir zümrenin yaşadığı hissedilmektedir” Günümüz dünyasında, teknolojik yenilikler, kültür gruplarını birbirleriyle daha yakın temas haline sokmuştur. Bunun sonucu olarak kültürlerin birbirlerini birçok sahada etkiledikleri görülmüştür. Genel olarak şehirleşme, ekonomik bünyede meydana gelen bir değişme olmasına rağmen, sosyal ve kültürel alanda geniş ölçüde değişmeler meydana getirmiştir. Bu değişme, tarihî ve ticarî bakımdan önemli bir konuma sahip olan Erzurum’da da görülmüştür. Erzurum Osmanlı idâresine girdikten sonra, tarihin her devrinde birtakım sosyal çalkantılara sahne olmuştur. I.Cihan Harbi’nde (1914-1918) yüzde 50-60 nispetinde harap olan şehir, 1928’de deprem felâketi ile yerle bir olur. Halk gördüğü korkunç felâketin tesirinden uzun müddet kurtulamaz. Geçici bir müddet için yapmış oldukları derme çatma evlerde senelerce oturmak zorunda kalır. Daha sonraki yıllarda, çeşitli kooperatifler kurularak inşaat sektörü canlanmıştır. Müteakıben Belediye Başkanlıklarınca gecekondu önleme ve uygulama alanları inşa edilmesi, şehrin daha planlı bir şekilde gelişmesine yardımcı olmuştur. Günümüzde Erzurum; dış göç, iç göç ve şehirleşmeyi bir arada yaşamaktadır. Eski mahallelerde, geleneksel hayatı sürdüren yerli halkın bir bölümü hayat şartlarının daha uygun olduğu Batı illerine göç ederken, bir bölümü de Yenişehir, Yıldızkent, Dadaşkent gibi yerleşim birimlerine yerleşmektedirler. Eski mahalleler ise, kırsal kesimlerden gelenlere devredilmektedir. Atıl durumda bırakılan ve kaderine terk edilen bu alanların değerlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Son zamanlarda vatandaşlarımızın ve belediyelerin böyle bir gayret içinde olduğunu görmekteyiz. Bu, şehirleşme açısından sevindirici bir gelişmedir. Diğer bir sevindirici gelişme de kış turizmine olan ilginin artması ve bu alanda yatırım hamlelerinin başlatılmasıdır. Ülke genelinde yaygınlaşan haberleşme ve iletişim alanındaki gelişmeler, Erzurum’da da tesirini göstermiştir. Televizyonsuz ve telefonsuz ev yok gibidir. Bir zamanlar faytonla yapılan taşımacılık yerini dolmuş ve taksiciliğe bırakmıştır. Bunun da ötesinde, orta halli aileler bile özel otomobil sahibi olabilmişlerdir. Bütün bunlara rağmen, dünyada ve Türkiye’de gözlenen hızlı gelişmelerden Erzurum’un yeterince nasibini aldığı söylenemez. Türkiye’de bölgeler arası, ticarî faaliyet hacmi ve gelir seviyesi bakımından büyük farklar vardır. Dengeli kalkınmanın unsurlarından biri de bölgeler arasındaki büyük eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktır. Yatırımların bölgelere dağılımında adil bir denge sağlanamadığından Erzurum, tarihteki yerinin ve konumunun çok gerisinde kalmıştır. Yörenin kalkınmasına yönelik özendirici tedbirler yeterli değildir” dedi.
Bölgeler arası gelir ve refâh farkının her zaman her ülkede görülebilen bir olgu olduğunu dile getiren Sezen şunları kaydetti; “Bu farklılığın pek çok tarihî, coğrafî, sosyal, siyasal ve ekonomik sebepleri olabilir. Bu farklılığın, sosyal ve siyasî rahatsızlık doğurmayacak düzeyde kalmasına özen gösterilmelidir. Farkın giderek açılması birtakım tehlikeleri de beraberinde getirebilmektedir. Bu tehlikeleri şöyle sıralayabiliriz: Bölgesel fakirleşme sürecinin artması sosyal, kültürel ve siyasal boyutlu çatışmalara neden olabilir. Büyük şehirlere yapılan göçün, yerel hizmetlerin yürütülmesinde ortaya çıkardığı problemleri aşmak mümkün olmayabilir. Büyük kentlerle birlikte, terk edilen yerlerde de istismara açık siyasal yansımalar ve kültürel çatışmalar ortaya çıkabilir. Sovyetler Birliği’nde gözlenen hızlı değişmeler ve bir çok Türk ülkesinin (Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan vd.) bağımsızlıklarına kavuşmuş olmaları, tarihî ve coğrafî konumu nedeniyle Erzurum’a yeni bir şans kapısı olabilir. Şehrin sosyal, kültürel ve ekonomik yönden gelişmesi, bu şansın iyi değerlendirilmesi ile gerçekleştirilebilir. Türk Cumhuriyetleri’nin Erzurum’da konsolosluk açmaları gerçekleştirilmeli, ayrıca Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası yetkililerinin bu cumhuriyetlerle ticarî ilişkilere girmeleri sağlanmalıdır. Erzurum’un problemlerini Doğu Anadolu’nun, Doğu Anadolu’nun problemlerini Türkiye’nin problemlerinden soyutlamak mümkün değildir. Bu problemlerin hepsinin bir bütün olarak ele alınıp tartışılması gerekir.”