Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17-25 Aralık darbe girişiminde bir yerlerden gelen talimatların olduğunu belirterek, “17-25 Aralık’ta orada da bir yerlerden gelen talimatlarla hareket eden işte orada da bir kesim var. Adalet sisteminin asgari şartlarda işlemesi için öncelikle hakimlerimizin, savcılarımızın hem zihnen hem vicdanen bağımsız olmaları gerekiyor. Zihnini ve vicdanını bir takım güçlerin emrine vermiş kişiden hakim de olmaz, savcı da olmaz, olamaz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Akademisi’ni ziyaret etti.
ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI
Ziyareti sırasında akademisyen ve öğrencilere hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde bir felaketi yaşadığını, emniyet ve adalet teşkilatları içinde yuvalanmış bir çetenin ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmaya teşebbüs ettiklerini ifade etti.
YARATILMIŞLARIN EN ŞEREFLİSİ İNSANDIR
İnsanlık tarihi boyunca peşinde koşulan bir özlemin sembolü olan adalet teşkilatının bir kısmının savcı ve hakim aracılığıyla ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından istismara kalkışıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu süreçte gördük ki hukukun değil, maşeri vicdanın değil, başka bir takım güçlerin emrindeki savcıların, hakimlerin adaleti tesis etmesi mümkün değildir. Şunu iyi bilmemiz lazım, kul iradesini Allah’tan başka kimseye teslim etmemelidir, asla. Ne cumhurbaşkanına, ne başbakana, ne elinde sermayeyi tutan para babalarına, kimse, hiçbir egemen güce asla teslim etmediğimiz sürece işte o zaman yaradılmışların en şereflisi olan insan oluruz. Çünkü yaradılmışların en şereflisi insan, işte odur. Bu bir defa asla unutmayacağız. Hele hele sizler yarın çıkacağınız o kürsülerde, o makamlarda işte bunu ortaya koymanız lazım. Size hiç kimse herhangi bir hükmü vermede, verdirmede tesir edememeli. Siz bir zamandan hani ‘vicdan-cüzdan’ diye bir şey gündeme gelmişti. Onu da söyleyen bu işte duayen haline gelmiş bir insandı ve o kahredici bir ifadeydi aslında. Asla böyle bir şey olamaz, ya derse ki, ‘ben hak, hukuk, vicdan’ bunun arkasındayım, onu öper başımıza koyarız” diye konuştu.
“ZİHNİNİ VE VİCDANINI BİRTAKIM GÜÇLERİN EMRİNE VERMİŞ KİŞİDEN HAKİM DE OLMAZ, SAVCI DA OLMAZ, OLAMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hukuk denilen kavramın hakla bütünleştiğini ifade etti. Bir kanun devletinin mensupları veya temsilcileri olmaktan öte geçilmesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Ne olmalıyız, bir hukuk devletinin temsilcileri olmalıyız. Hukuk başka şeydir, kanun başka bir şeydir. Hukuk mu, kanun mu derseniz ha benim o zaman savunacağım şey hukuktur, kanun değil. Çünkü kanun önüne gelenin istediği gibi, arzu ettiği gibi, nefsi neyi emrediyorsa buna göre hazırlamış olduğu bir yazılar silsilesidir veya yasalar manzumesidir. Ama hukuk öyle değil. Şunda benim hukukumu bir yasal düzenleme koruyamıyorsa, ben ona hukuk diyemem ki. Bunları yaşadık. Şahsımda yaşadım. Ben işte milli eğitimde Talim Terbiye Kurulu’nun tasvip ettiği bir dörtlüğü okudum diye hapse girdim ve birinci mahkemeden tutunda üst mahkemeye varıncaya kadar ne yazık ki baktık ki birçok şeyler oradalarda döndü. Avukatlarıma aynı şekilde birçok talepler, teklifler geliyor. Ha anladık ki demek ki vicdanla cüzdan arasında dolaşan bir yapı var. İşte 17-25 Aralık’ta o da aşıldı, orada da bir yerlerden gelen talimatlarla hareket eden işte orada da bir kesim var. Adalet sisteminin asgari şartlarda işlemesi için öncelikle hakimlerimizin, savcılarımızın hem zihnen hem vicdanen bağımsız olmaları gerekiyor. Zihnini ve vicdanını bir takım güçlerin emrine vermiş kişiden hakim de olmaz, savcı da olmaz, olamaz. Bunu böyle bilmemiz lazım.”
“SİYASETÇİ SİYASETİNİ, HAKİM, SAVCI DA KENDİ İŞİNİ YAPACAK”
Siyasi görevlerde bulunanların toplum tarafından sürekli murakabe edilen, yaptığı güzel şeylerin de, yanlışlarının da hesabını veren kişiler olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sandıkta bunun hesabını verdiğini dile getirdi. Adalet sisteminde görev yapanların lafzi sınırlarını kanunların tayin ettiğini, murakabesini ise vicdanların yaptığını vurgulayan Erdoğan, “Vicdanının kapılarını hukuka, adalete değil de başka yerlere açılanların yaptıkları zulümdür. Çünkü onlar Mevlana’nın deyimiyle, dikenlere su vermeye başlamışlardır. Büyük Türkiye, yeni Türkiye için adalet sistemimizden başlayarak tüm kurumlarımızı, tüm toplumu bu kanser hücrelerinden hep beraber temizlememiz gerekiyor. 2023 hedeflerimizi, 2053, 2071 vizyonumuzu hayata geçirebilmemiz için ortak idealler etrafında birleşmiş, kenetlenmiş güçlü kurumlara ihtiyacımız var. Diğer sorunlarımız gibi, diğer sıkıntılarımız gibi bu meselenin çözümü de demokrasiden milli iradeye, milletimizin tercihlerine saygılı olmaktan geçiyor. Bu konuda ise en büyük desteği soruşturmalarını hukuk adına yapan savcılarımızın, hükümlerini millet adına veren hakimlerimizin vermesi gerekiyor. Demokrasilerde hukuk eliyle bir vesayet sistemi özellikle devre dışı kalırken, onun yerine bir başkasını ikame etmek diye bir şey asla yoktur. Demokrasilerde esas olan her türlü vesayet teşebbüsüne karşı milletin yanında, milli iradenin yanında yer almaktır. Gücünü milletten, meşruiyetini almayan hiçbir grubun, hiçbir kesimin bu ülkeye, bu millete hükmetme çabasına izin vermedik, vermeyeceğiz. Ben bu akademide yetişen tüm hakim ve savcılarımızın görevlerini bu anlayışla yapacaklarına ve sadece ve sadece yasaya, anayasaya bağlı olarak görevlerini yürüteceklerine inanıyorum. Siyasetçi siyasetini, hakim, savcı da kendi işini yapacak. Siyasallaşan her kurum gibi adalet teşkilatı da milletimizin nazarında itibar kaybına mahkum olacaktır. İtibarı olmayan adalet sisteminin gerçek anlamda işlerliğinin kalmayacağı da açıktır. Biz yıllarca siyasetin itibarını, siyasetçinin itibarını yükseltmek için var gücümüzle çalıştık, her türlü fedakarlığı yaptık. Sizlerden adalet teşkilatının özellikle itibarına sahip çıkmanızı istiyorum. Gelin bu mücadeleyi hep birlikte yürütelim, Türkiye’yi hep birlikte aydınlık geleceğe taşıyalım” diye konuştu.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, ADALET AKADEMİSİ’Nİ ZİYARET ETTİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Somali’ye ve diğer Afrika ülkelerine yapılan yardımları eleştirenlere sert cevap vererek, “‘Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adl-i İlahi sorar Ömer'den onu.’ Biz Somali’deki kardeşlerimize de elimizi uzatalım diyoruz ama Türkiye’de bazıları bunu hazmedemiyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Akademisi’ni ziyaret etti. Ziyareti sırasında akademisyen ve öğrencilere hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, adalet kavramının tarihi insanlıkla birlikte başlayan ve her dönemde üzerinde düşünülen, konuşulan, tartışılan bir kavram olduğunu söyledi. Adaletin egemen olduğu bir toplumun, bir devlet, bir dünya idealinin daima insanlığın temel hedeflerinden biri olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün dünya üzerinde geçerliliği olan tüm yönetim sistemlerinin adaletin ne olduğu ve nasıl uygulanması gerektiği tartışmaları çerçevesinde şekillendiğini vurguladı.
“YAKALADIKLARI SALTANATIN ELDEN GİTMESİNİ İSTEMİYORLAR”
Siyaset felsefesinin temel meselesinin de adalet ve onunla birlikte ahlak, hukuk, din ve iktisat gibi konular olduğunu gördüklerini kaydeden Erdoğan, “Günümüz dünya düzenine yönelik en sert, en can alıcı, en geçerli eleştiriler yine adalet kavramı üzerinde ifade ediliyor. Bizimde BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşların çalışmalarına yönelik eleştirilerimizin temelinde adalet kavramı yatmaktadır. ‘Dünya 5’ten büyüktür’ derken BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı olan 5 devletin yol açtığı adaletsizlikleri, haksızlıkları ifade ediyoruz. ‘Dünya 5’ten büyük’, evet 5’ten büyüktür dünya. Çünkü 5 tane ülke siz 196 tane ülkeyi mahkum edemezsiniz. Hatta 5 tane ülkede değil, bu 5 tane daimi üyenin bir tane üyesinin iki dudağı arasına siz tüm dünyayı mahkum edemezsiniz. Ama ne yazık ki şuanda dünya bu 5 daimi üyenin 5’ine veya bir tanesine mahkum. Buna kimsenin hakkı yok. Öyleyse bu dünyada biz adalet var diyemeyiz. Kaldı ki oradaki temsile baktığımız zaman üç kıtayı görürsünüz. Din olarak baktığınız zaman İslam’ın dışında hangileri varsa orda o var. Yani Müslümanlar yok, gayrimüslim veya diğerleri onlar orada var. Peki bu adalet mi? Değil. Kıtalara baktığınız zaman Avrupa, Asya, ABD var. Afrika ve diğerleri niye yok? Bunu sorgulamak adalet adına bizim hakkımız değil mi? İnsanlık adına bizim hakkımız değil mi? Siz hala Birinci Dünya Savaşı sonrası bir dünya şartlarını bugün egemen kılamazsınız. Bunları bir defa aşmamız gerekiyor. Onun için de dünyanın 5’ten büyük olduğunu iddia edenlerin sayısının artması ve kusura bakmayın gelin bakalım şu BM’yi gözden geçirelim. BM Güvenlik Konseyi’nde şuanda 5 tane daimi üye var. 10 tane geçici üye var. Siz 10 tane geçici üyeyi oraya işte böyle laf ola beri gele koyuyorsunuz, hiçbir yetkileri var mı? Yok. Dostlar alışverişte görsün diye onların da şöyle bir düşüncelerini alırlar ama sonuca müdahale etme noktasında en ufak bir tesirleri söz konusu değil. Öyleyse bunun değişmesi lazım. Ama bir tane ülke var ki, buna müsaade etmez. Niye? Yakaladıkları saltanatın elden gitmesini istemiyorlar” diye konuştu.
“TÜRKİYE’DE BİRİLERİ BUNU HALA HAZMEDEMİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şuanda Suriye’de 350 bin insanın öldüğünü vurguladı. 7 milyon insanın evinden, barkından uzak olduğuna dikkati çeken Erdoğan, “Fakat iki ülke bağlıyor işi. Neresi, Çin ve Rusya. Konuşmamıza rağmen iş çözülemiyor. Nerede adalet? 350 bin insan ölüyor hala müdahaleniz yok. 7 milyon insan evinden, barkından kopmuş durumda müdahale yok. Hani İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Lafta. Ülkemde 1 milyon 700 bin insan şuanda sığınmacı. Bizim ülkemizdeki kadar Lübnan’da sığınmacı var. Şimdi bizim burada adaleti aramak hakkımız değil mi? 5.5 milyar dolar ülkemizde şuanda yapmış olduğumuz harcama. Avrupa’da ne kadar var, 130 bin. Peki, Türkiye’ye gelen bir destek ve yardım var mı? Şuana kadar 250 milyon dolar. Yaptığımız harcama 5.5 milyar dolar. Sormazlar mı insana, ‘adaletin bu mu dünya.’ Şimdi bu konuda Orhan baba soruyor ama başkaları sormuyor. Bunları çözmemiz lazım. Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da ve dünyanın diğer pek çok bölgesindeki yaşanan olaylara ilişkin eleştirilerimizin temelinde de oradaki insanların maruz kaldığı adaletsizlikler ve zulümler yatıyor. İşte geçen Etiyopya’ya gittim, Cibuti’ye gittim, oradan Somali’ye geçtim. Oraları dolaştım. Oradaki insanların yaşam koşullarını gördüğüm zaman benim ciğerim paramparça oluyor. Teneke bakaraların içinde yaşayan insanlar. Bakıyorsunuz şöyle ağaç dallarını birleştirmişler, üzerlerini naylonlarla örtmüşler, onların içinde yaşayan insanlar. Ne hastane var, ne şu var ne bu var. İşte 2011’den sonra bir adım attık hamdolsun orada bizim STK’larımızla bazı ufak hastaneler yaptılar ama biz muhteşem 200 yataklı bir hastaneyi orada inşa ettik, 450 hemşireye hitap edecek bir eğitim kurumunu orada kurduk. Bunun dışında bazı okullar yine inşa ettik ve tek şuanda imar projeye dayalı büyükelçilik binasını biz yapıyoruz. Bu yılsonu inşallah 10 bin metrekarelik bir büyükelçilik binamız olacak kapalı alan itibariyle ama 80 bin metrekarelik bir arazi içerisinde. Şimdi bu insanlara elini uzatırsan adilsin. İşte onun için ‘Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adl-i İlahi sorar Ömer'den onu.’ Biz Somali’deki kardeşlerimize de elimizi uzatalım diyoruz ama Türkiye’de bazıları bunu hazmedemiyor” dedi.
“ADALETİN DÜŞMANI ZULÜMDÜR”
Somali’de yapılacak olan konutlarla ilgili bilgiler veren Erdoğan, Somali’ye yapılan yatırımları anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörün estiği bir yerde bu icraatları yapmanın adalete inanmış insanların işi olduğunu vurguladı. Adaletin önemli olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Zulmün alternatifi nedir, adalettir. Olay bu kadar basittir. Adaletin düşmanı zulümdür, olay bu kadar basittir. Onun için bu işin üzerine üzerine hep birlikte gitmek durumundayız. Esasen bizim tarihimizde, kültürümüzde, inancımızda adalet kavramı hayatın merkezinde yer alıyor. Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, ilahi emrindeki vurgu gayet açıktır. Atalarımız adaletle zulüm bir arada bulunmaz demişlerdir. Bizde bu kadim anlayışa uygun şekilde 2001 yılında kurduğumuz partimizin isminde adalet ifadesini en başta yerleştirdik ve yola böyle çıktık. Peki bu kadar önemli, hayati olan adalet nedir? Adaletle ilgili pek çok tanım olmakla birlikte bunların her yerde ve herkes tarafından benimsenmiş ortak bir çerçeveye oturtulmadığını görüyoruz. Adaletle ilgili tanımları belki herkese hakkını, payını vermek konusunda birleştirebiliriz ama yine de bu yetersiz tanım olur. Ben burada çok daha derin anlamlar içerdiğine inandığım Mevlana’nın adalet tanımını ifade etmek istiyorum; ‘Adalet nedir? Ağaçları sulamak. Zulüm nedir? Dikene su vermek. Adalet bir nimeti yerine koymaktır. Su emen her kökü sulamak değil, zulüm ise bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır.’ İşte buyurun Mevlana’dan adalet tanımı. Gerçekten adalet ve zulüm arasında böylesine ince bir çizgi, böylesine ince bir sınır vardır. Birde buna adaleti tesis etmekle yükümlü hukuk insanlarının vicdanları yerine başka birtakım güç odaklarının emrine girmesi eklendiğinde ortaya çıkan manzara gerçekten çok vahim, çok endişe verici olabiliyor.”
“ADALET BİR ÇETE TARAFINDAN İSTİSMAR EDİLMEYE ÇALIŞILDI”
Türkiye’de adalet teşkilatını diğer tüm güçlerin baskılarından, etkilerinden kurtarma konusunda 12 yılda çok önemli adımlar attıklarını, çok önemli düzenlemeler gerçekleştirdiklerini söyleyen Erdoğan, bunların en önemlisinin 2010 referandumuyla getirilen yenilikler olduğunu dile getirdi. Adalet ve emniyet teşkilatı içindeki bir çete tarafından bunların istismar edilmeye kalkıldığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun önlemlerini aldık. Almaya da devam ediyoruz. Daha da bitmedi. Cumhurbaşkanı olarak diğer görevlerimin yanı sıra yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkinin ahengini ve işlerliliğini sağlamakla da yükümlüyüm. Yaşadığımız son hadiseler yasama ve yürütmede olduğu gibi yargının da ülkenin tüm renklerini, tüm farklılıklarını yansıtan bir yapıya kavuşması gerektiğini ortaya koydu. Son dönemde hayata geçirilen özellikle uygulamalarda bundan sonra da bu zenginliğin korunması, geliştirilmesi için çalışacağımı özellikle belirtmek istiyorum. Aynı şekilde yargı mensuplarının özlük hakları ve çalışma şartları başta olmak üzere görevlerini huzur içinde, güven içinde yapabilmelerini sağlayabilecek düzenlemelerinde en başta gelen teşvikçisi ve destekçisi olduk ve olacağız. Tabi karşımda şuanda çok genç bir ekip görüyorum. Ben şöyle bir 12 yıl öncesine doğru gittiğimiz de Türkiye’yi dolaşırken adalet sarayı diye bir kavram yoktu. Adliyeler derlerdi ve Anadolu’nun bazı yerlerinde adeta merdiven altı adalet dağıtma gayretleri olurdu. Zaten odalar yoktu, odacıklar vardı ve buralara sıkışmış buralarda hakimi, savcısı, mübaşiri oralarda görevler yapar haldeydi. Dedik ki bu yakışmıyor. Öyleyse bizim süratle adalet mekanizmamız da önce fiziki mekanların bir defa halledilmesi gerekir ki biz buralara gelecek hakimlerimizi, savcılarımızı huzur içinde çalışmaları imkanını sağlayalım. Geçtiğimiz 12 yılda inşa ettiğimiz 189 adalet sarayı ile hakim ve savcı sayısında, yardımcı sayısında yaptığımız artışlarla bu konuda çok önemli ilerlemeler kaydettik. Şimdi burada Adalet Bakanımız, müsteşar, benim genel sekreterim hepside aynı tabandan gelme oldukları için burada başkanımız Yılmaz hocamıza da söylüyorum bir defa hakikaten bizim bir yemekhanede konuşmamız doğru değil. Onun için süratle bir defa Türkiye Adalet Akademisi’ne yakışır bir konferans salonunu yapmak lazım ve bunun da en az bin kişilik bir konferans salonu olmazı lazım. Konferans salonun dışında da ayrıca daha küçük toplantı salonlarının olması gerekir. Böyle bir konseptin oluşturulmasıyla inanıyorum ki Türkiye Adalet Akademisi daha da büyük bir güç kazanacaktır. Şuanda bir proje çalışması olduğunu duydum. Bundan mutluyum. Süratle başlandığında bir yıl içinde biter” dedi.