Her yıl binlerce kişinin ölümüne, on binlercesinin yaralanmasına neden olan trafik terörünün kaynağının uyumsuz insanlar olduğunu söyleyen Trafik Psikoloğu Doç. Dr. Yasak, “Trafikte canavar yok. Uyumsuz insan var” dedi.
TÜRKİYE’de her yıl binlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına yol açan trafik kazalarıyla ilgili Trafik Psikoloğu ve Psiko-Eğitim Uzmanı Doç. Dr. Yeşim Yasak önemli saptamalarda bulundu. Yasak, “Trafikte canavar yok. Uyumsuz insan var” dedi.
Büyük bir sistem olan trafik ortamında insanın aktör konumunda bulunduğunu belirten Trafik Psikoloğu ve Psiko-Eğitim Uzmanı Doç. Dr. Yeşim Yasak, “İnsan bu sistem ile uyum sağlayamıyorsa kazaya karışıyor ve kural ihlali yapıyor. Yani medyatik ifadeyle trafik canavarı oluyor. Psikolog olarak trafik canavarı kavramını kabul etmiyorum. Hiç kimse kendine canavar gibi olumsuz bir tanımı yakıştırmayacağı için bu ifade ortada kalır, kimse olumsuz olayların sorumluluğunu üstlenmez ve nedenini öğrenmek istemez. Bu nedenle canavar yakıştırmasından uzak durmalıyız. Trafikte canavar yok. Sisteme uyum sağlayamayan insanlar var” dedi.
Öfkenin nedeni belirlenmeli
Trafikte sorun yaşayan bir sürücü için yapılması gerekenin, sorunun ne olduğunun belirlenmesi olduğunu belirten Yasak şunları söyledi:
“Bu amaçla sürücü önce özel psikolojik testlerden geçirilir. Bu testler aracılığı ile sürücünün, güvenli sürücülük yeteneklerinde mi yoksa sürücülükle ilgili kişilik özelliklerinde mi sorun olduğu araştırılır. Eğer sürücülükle kişilik özelliklerinde sorunlar tespit edilirse, bu kişiler özel olarak hazırlanan sürücü davranışı geliştirme ve rehabilitasyon programlarına tabi tutulur. Bu programda amaç, kişinin kendisini araç kullanma, trafik kurallarına verdiği anlamlar açısından tanımasını ve güvenli tutumları geliştirmesini sağlamak, bu konuda kişiye psikolojik destek vermektir” diye konuştu.
Kazaya karışma olasılığı artıyor
Trafikte öfke kontrolünün hayati önem taşıdığının altını çizen Yasak, şöyle devam etti:
“Trafikte öfke kontrolünü yapabilmek için öncelikle trafik öfkesinin ne olduğunu bilmek gerekir. Aslında öfke evrensel bir duygudur. Her insan, engellendiğini düşündüğünde ya da haksızlığa uğradığını düşündüğünde öfkelenir. Öfke, önceden planlanabilen bir duygu değildir. Önemli olan öfkelenme duygusu değil, öfkelendiğimizde kendimize ya da çevremize ne yaptığımızdır. Genel olarak çok ve çabuk öfkelenen kişiler, trafikte de çabuk öfkeleniyor. Eğer bir sürücü öfke kontrolünü sağlayamazsa, direksiyon hakimiyetini kaybeder, dikkati dağılır, diğer yol kullanıcılarına karşı sabırsız ve tahammülsüz olur. Sonuç olarak da kazaya karışma olasılığı artar. Trafikte öfke kontrolünü sağlayabilmek için öncelikle kişinin ne zaman ve hangi nedenlerle öfkelendiğini fark etmesi gerekiyor. Örneğin bir sürücü acelesi varken, diğer yol kullanıcılarının herhangi bir davranışını engellenme olarak algıladığı için öfkeleniyorsa, bu duyguyu fark eder etmez düşüncelerini kontrol etmeyi, mantığını kullanmayı seçerse öfkesini kontrol etmeye de başlamış demektir.”
Şoförler kontrolden geçmiyor
TOPLU taşıma araçlarını kullanan şoförlerin herhangi bir kontrolden geçmediğini belirten Yasak “Bu şoförler herhangi bir kontrolden geçmiyor. Dezavantajları doğrudan toplumdaki trafik güvenliğinin sağlanamaması olarak görülmekte ve yaşanmaktadır” dedi. Yasak şu bilgileri verdi.
“Bu mesleğin, mesleki eğitimi, standartları, bu mesleği yapabilmek için gerekli kriterler çok büyük önem taşımaktadır. Şehiriçi taşımacılık yapan şoförlerle ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu şoförler bir meslek odasına bağlı olmak zorunda olmadıkları gibi mesleki eğitim almak, periyodik kontrollerden geçmek zorunda da değiller. Şehirlerarası taşımacılık yapan şoförler görece biraz daha kontrol altında olmakla beraber meslek standartları yoktur. Dolayısıyla, meydana gelen olumsuz olaylar şaşırtıcı değildir. Bu konuda mutlaka meslek standartlarının belirlenmesi, mesleki eğitimlerin daha ciddi yapılması, mesleğe kabul kriterlerinin belirlenmesi tüm toplumu ilgilendiren ciddi bir konudur.”
Güvenlik ihtiyacı alanı ortaya çıkardı
“PSİKOLOJİNİN bu dalı dünyada da ülkemizde de ulaşım güvenliğindeki ihtiyaçlar nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ülkemizdeki tarihçesi 1950’lere dayanıyor ama psikologlar ilk defa 1997 yılında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılan değişikliklerle eklenen yeni maddeler nedeniyle bu alanda uygulamalı ve akademik olarak çalışmaya başladı. Hız ihlali yapan ve limitlerin üzerinde alkollü iken araç kullanan sürücülerin sürücü belgelerinin belli süreler için alınması ve sürücü belgesinin geri verilmesi için psikoteknik değerlendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Sürücü davranışı geliştirme ve rehabilitasyon, sürücü seçme ve değerlendirme, trafik bilirkişiliği, insan faktörüne ilişkin bilimsel araştırmalar, toplumsal bilinçlenmeyi sağlayıcı kampanyalar, trafik psikologlarının çalışma alanlarından bazılarıdır.”