Güneş Vakfı Geleneksel Cuma Konferansları “Çeşitli Yönleriyle Alvarlı Efe Hazretleri” konferansı ile start aldı.
Güneş vakfı Genel merkezi’nde düzenlenen ve Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve Sosyal Hizmetler Vakfı Başkanı Hasan Mazlumoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı “Çeşitli Yönleriyle Alvarlı Efe Hazretleri” konulu konferansa ilgi oldukça yoğun oldu.
Güneş Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, 2012-2013 dönemi konferanslarına Erzurum’un manevi mimarlarından Avlarlı Efe Hazretleri ile başladıklarını belirterek, konferans programlarının her hafta farklı konuşmacı ve konularla devam edeceğini belirtti.
MAZLUMOĞLU’NUN SUNUMU
Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve Sosyal Hizmetler Vakfı Başkanı Hasan Mazlumoğlu, Böyle bir program düzenledikleri ve yıllık programlarına Efe Hazretleri ile başladıkları için Güneş Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Alparslan Ceylan ve yönetimine teşekkür etti.
BİR MÜRŞİT…
Efe Hazretleri gibi bir değeri bağrından çıkaran mubarek bir beldenin şanslı sakinleriyiz. Orijinal tabiri ile civar-ı yare kurbiyyet, günümüz tabiri ile böyle bir Hakk dostuna hem mekan itibariyle hem de manevi olarak yakın olmak bir imtiyaz, diğer beldelerde yaşayanlara nazaran bir ayrıcalıktır” diyen
Mazlumoğlu, şunları kaydetti;
“Efe Hazretleri bir mürşiddir, bir velidir, bir alimdir. Hayatın her safhasını iyi tahlil eden, yerine göre ticareti, yerine göre ziraatı, yerine göre siyaseti, yerine göre cihadın her türlüsünü,şehitliğin önünden araçla geçmeyecek kadar şehadete hurmeti, devlete sadakatı, misafire rağbeti, talebeye şefkati, yetime merhameti kendi uygulamaları ile örnekleyen şahsiyettir.
O talebeye harçlık verirken çok kolay bir soru sorar, talebe haliyle soruyu bilir harçlığı öyle verirmiş çünkü niyeti talebede “soruyu bildim harçlığı hak ettim” duygusunu yaratmak ve gencin onurunu korumaktır.
ÜSTÜN AHLAK ÖRNEĞİ
Fakire ekmek yardımı yaparken, zengine kime yardım yaptığı hissini uyandırmadan, fakire de kimden yardım aldığını hissettirmeden bu köprüyü kurmak ve verenin alan üzerindeki, alanında verene karşı güzel sayılmayacak duygu ve mahcubiyeti önlemek onun güzel ahlak örneklerindendir. Bütün bunlara rağmen o sizin ve benim gibi bir beşerdir, bir insandır ama 21 yaşında mürşid-i kamil olma noktasına ulaşmış, “Bil geldiğin mülk-i vücuda ne içindir, Sa’y et olasın padişeh-, kişver-, irfan” Diyecek kadar marifetullah’a malik olmuş bir insan. Efe Hazretleri söylediğini yaşamaya çalışan değil yaşadığını söyleyendir. Hangi sözünü alsanız onun yaşayıpta söylediğini mutlaka hissedersiniz. Kendisinde o hal olmasaydı sözleri bugün söylenmiş gibi gönüllerde böylesine yer etmez ve tasarruf ve tesirini hissettiremezdi. Erzurum’da bir ara müftülük yapan İbrahim Koçaşlı beyefendi ile bir görüşmemizde şöyle söylemişlerdi: Ben Efe Hazretlerini Erzurum’da yakinen tanıdım, şu kadar yüz tane Hadis-i şerif ezberimdedir, Efe Hazretleri’nin hangi sözünü duyduysam mutlaka bir Hadis-i şerif izine rastladım. Efe Hazretleri’nin can dostları, Cenab-ı Hak kullarının arasından seçerek olgunlaştırdığı ve beşeriyete ikram ettiği, kendilerine Mürşid-i Kamil dediğimiz seçkin kullarda güzel ahlak adına ne varsa meleke halinde ve en yüksek düzeydedir. Tevazuda, edepte, hayada, vakarda, tevekkülde, vefada, cömertlikte en önde gidenlerdir. Onlarda kötü huy ve ahlak adına asla bir şeye rastlayamazsınız. Çünkü onlar nefislerini tam terbiye etmiş, nefha-ı ilahi olan ve güzellikleri sembolü ruha asaletini kazandırmışlardır
Onlar İlahî feyzden nema alanlardır.Onlar Cenab-ı Hakk’ı sürekli murakabe halindedirler. İbrahim Hakkı hazretleri’nin Marifetnamesi’nde Şah-ı Nakşibendi Hazretleri’nde menkul şöyle bir hususa rastladım, özetle aktarıyorum: “Kişi itikadını tam düzeltir, günah ve sevap noktasında kulluğunu ikmal ederse, onun fikrinde Cenab-ı Hakk’dan başka bir şey kalmaz, fikri masivadan temizlenirse, gönlünde Cenab-ı Hakk dışındakiler kaybolur, bunları tamam edip muhafazayı başaran artık Hakk’ı murakabe ve müşahade halindedir”
Bu muhterem zevatta muhabbet önemli bir köşe taşıdır ve iki şekilde tezahür eder, ortaya çıkar: Halık-ı Mutlaka muhabbet, Halık’ın hatırına mahluka muhabbet.
Halık-ı Zü’l-Celâl’a muhabbet:Kulun kalbinde bulduğu ve duyduğu ancak söz ile ifade edemiyeceği kadar, yüce, latif ve rakik duygudur. Bu hal ve his onuAllah Taala’ya tazime, O’nun rızasını her şeye tercihe, O’ndan ayrı kalınca sabırsızlanmaya ve O’nsuz edememe’ye, O’ndan ayrı gönlünde bir şey barıdırmamaya götürür. Ve artık Maide Suresi’nin 54.Ayet-i Celilesi’nde beyan edildiği üzere :
“Allah onları, onlar da allah’ı sever”
DÜNYA MUHABBETİ VERMEZ DİLİNE..
Bu manada Efe Hazretleri’de şöyle buyurmaktadır
“Muhabbet-i Mevla budur kuluna
Dünya muhabbeti vermez diline”
Efe Hazretleri’ne İstanbul’un o günkü en seçkin yerinde bir-kaç katlı apartman bağışlamak istemiş bir seveni, bu kişi biraz fazla israr edince mubarek celallanmış ve “Bak efendi daha fazla israr edersen sana gücenirim, bana yakışmazmı ki yaradanımın huzuruna tabuda kaydı olmadan çıkayım” demiş
Yaşadığını söylemeye ne güzel örnek.
Alah kulunu sevdimi sadece insanlara değil bütün mahlukata sevdirir ve kul Allah’ı sevdikçe O’nun dışındaki her şeyden meylini keser, eşyanın süsü ve nakışı ona asla cazip gelmez, hatta bunlardan haberi dahi olmaz
Tıpkı şu mısralardaki gibi:
“Bahr-ı muhabetde gavvas olanlar
Elvan-ı eşyaya nazar-dar olmaz
Feyz-i muhabbeti kalbde bulanlar
Aslâ mâsivâdan haberdar olmaz”
Bu muhabbeti tadanlarda başka tat ve lezzet, başka görüntü ve eser kalmaz.
Halık’ın hatırına mahluka muhabbet: Mutlak yaratıcıyı layıkıyla bilerek, O’nu müşahade etmenin sonucudur. Bu hal Efe Hazretleri’ni yaratılanlara kurban olma, onlara hizmetçi olma noktasına, Onların dünya ve ahirette mes’ud olması, akibetlerinin hüsn-i hatime ile son bulması için nazı geçtiğince Yüce Mahbub’a suzişli niyazlara götürür ve bu duygularla derki:
“Halıkını bilse inasan kullara kurban olur.”
MUHABBET, MUHABBET, MUHABBET…
Muhabbet makamı mekanının gönül olması hasebiyle, muhabbet ve gönül birbirlerini tamamlayan unsur halindedirler
Bu sebeple “Gönül bağçesinin barı muhabbet-i İlâhî’dir”
Diyor güzel Efemiz.
“Muhabbet şerbeti dilde ezilmiş
Gönül defterine bir bir dizilmiş”
Diyor güzel Efemiz
Ve diyorki “ Zarar gördüm diyen gördün mü sen ehl-i muhabbetten
Efemizin tek evladı olan Hace Seyfeddin Efendi de sohbetleri sırasında sıkça
“ ….vallahi ibtida muhabbet intiha muhabbet ” derdi
Muhammed Lutfi Efendi insanı severde misafiri, misafire ikramı sevmez mi.
Her zaman için ve her gün sofrasında sayısız kimselere ikramda bulunurdu. Sofrasına üç adama yetecek kadar yemek koyar on adamı kemaliyle doyurur hatta biraz da artardı.
Bir gün öğlen yemeği için sofra hazırlanmıştı. Sofrada bircik evladı Seyfeddin Efendi ile evlatlığı gibi himaye ettiği Ali Hoca vardı. Efe Hazretleri bir türlü yemeğe başlamıyordu ve çok mahzun olmuştu. Bir ara sofradan kalkıp iç odaya geçti. Seyfeddin Efendi çok meraklanmıştı, o da iç odaya doğru gitti, kapıyı araladı “hocam” diye hitab edecekti ki muhterem pederlerinin elleri açıp dua ettiğini gördü, yanına yaklaştı, Efe Hazretleri ağlıyor ve Rabbine şöyle naz ediyordu: Yarabbi ben sana karşı ne günah işledim ki bunu bana reva gördün. Soframızı misafirle bereketlendirmedin. Bereketini esirgediğin bu lokmalara ben nasıl el uzatırım. Bu lokmalar boğazımdan geçer mi Ya Rabbi?”
Derken az sonra kapı çalındı ve misafir geldi. Efe Hazretlerinin gönlü şenlendi yüzünde güller açtı
Ona göre; “Misafirin kademleri kesilse,
O evden bereket ref olur elbet,
Gönülde sehavet gülleri solsa
Hurmet-i ahbaba kalırmı himmet
“Bereket istersen devlethanede
Davet et İhvanın bir bahanede
Hayr u bereketi bul bahanede
Bakkal Muhammed’e etmeli hizmet”
Güncelliği itibariyle Efe Hazretleri’ndeki Ehl-i Beyt sevgisine bakalım.
Efe Hazretleri şu mısralarla hanedanı ne kadar sevdiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
“Der-i dergah-ı Mevla’da muhibb-i hanedanım men
Ezelden bezm-i vâlâda muhibb-i hanedanım men”
Ve
“Ehl-i Beyt’in bastığı yerlere Lutfî yüz sürer
Halis İslam’dır bu gün de ah u efgan eyleyen”
mısralarından da anlayacağımız gibi, Ehl-i Beyt sevgisi Müslüman olmakla eş değer görmektedir.
“Muhammed Lutfî’ye lutfu olursa Hazreti Hakk’ın
Hüseyn’in zir-i akdemi mahalline gubar olsun”
derken de Hz. Hüseyn’in ayağı altında toz olmayı Hakk’ın kendisine lutfu olarak ifade ediyorlar
Bu zat-ı muhteremin Ehl-i Beyt ile ilgili ifadeleri daha çok Kerbela olayı eksenlidir.
“Muhammed Lutfi’nin bağrı delinsin
Parelensin beden ruhu alınsın
Muhibb-i Hanedan kimdir bilinsin
Geda ağlar, sultan ağlar, han ağlar.”
mısraları ile hissiyatını bizzat yaşamış gibi ortaya koyar ve bu meseleyi istismar edenlere de gönderme yapar ve Al-i aba ve çar-i yara sevgi duymayanları da şöyle tanımlar.
“Lutfiya Al-i aba Çihar-ı yare buğz eden
Va’llah anlara ezeldendir Huda’nın la’neti”
Olayın vahametini anlatırken de
“Kıyamet mi koptu yoksa muharrem” demekte ve bu acının ehl-i iman nezdinde ta kıyamete kadar devam edceğini de şu sözlerle ifade etmektedir.
“Gürûh-i hanedâna Lutfiya kurban ola cânım
İla yevm’l-kıyame cân ile ehl-i îmân ağlar”
Efe Hazretleri bizi bizden çok düşünerek dünya ve ahiret saadetimizin nelere bağlı olduğunu bu kadar açık ve yer yer tenbihler, nasihatlar çok az da olsa korkutarak ortaya koyarken biz onu ne kadar anlıyoruz, özellikle bu zatın hemşehrileri olarak bu değerimizin ne kadar farkındayız
-Efe Hazretlerini anlamak onun hayat hikayesini satır satır bilmek değildir
-onu anlamak sözlerinin ezberlenmesinden de ibaret değildir,
-Kerametlerini anlatarak efsaneleştirip insanüstü hale getirmek de değildir,
-onu anlamak onu bir posta mahkum edip, taasubumuza esir etmek de değildir.
-Onu anlamak onun yaptığı gibi Kur’an ve Sünnet ahlakıyla ahlaklanmaktır,
-Onu anlamak her türlü taasuptan uzaklaşmak, ter türlü ayrılığa son vermektir
-Onu anlamak okumak, öğrenmek ve ilim sahibi olmaktır,
-Onu anlamak çalışmak, kazanmak ve elinin emeği ile geçinmektir,
- Onu anlamak yaratılanı yaratandan ötürü sevmektir,
-Onu anlamak incitmemek, hele hele incinmemektir
-Onu anlamak ana-babaya hurmet etmek, onları incitmemektir,
-Onu anlamak dertlinin derdine derman olmaktır
Kısaca onu anlamak yaratana ve yaratılana dost olmaktır.”
Konferansın son bölümünde gazelhan Zekai Kaplan gazel örnekleri ile katılımcılara unutulmaz bir akşam yaşattı.