Türkiye’nin en köklü üniversiteleri arasında yer alan ve Doğu’nun Oxford’u olarak nitelendirilen Atatürk Üniversitesi kampusunda öğretim üyeleri lojmanlarında son günlerde birçok hırsızlık olayı yaşandığı bildirildi. Bir sosyal paylaşım sitesindeki Atatürk Üniversitesi e-mail grubunda yaşadıkları hırsızlık olaylarından dolayı mağdur olduklarını dile getiren akademisyenler, yaşadıkları olayları anlattı. Geçtiğimiz 10 Ağustos’ta akşam saatlerine Atatürk Üniversitesi Lojmanlarında bir hırsızlık daha yaşandığını e-mail grubundaki arkadaşlarıyla paylaşan bir akademisyen duygularını, şu cümlelerle ifade etti:
“Çarşamba akşamı iftara davetli olduğumuz an iftar saatinde içinde din, iman, vicdan ve Allah korkusu olmayan kişi veya kişiler balkondaki pimapen kapıya omuz atarak kırıp eve girmiş ve yatak odasında bulunan 50 bin lira değerindeki altınları alıp gitmişlerdir. Bu olayın verdiği maddi kayıp yanı sıra vermiş olduğu manevi yıkımın ve rahatsızlığın telafisi mümkün değildir. Olay yerinde yapılan araştırmalar ve incelemeler şimdilik herhangi bir sonuç vermemiştir. Çünkü güvenlikçiler dahil hiç kimse herhangi bir şey görmemiş ve duymamışlardır. Zira lojmanlar içerisinde güvenlik kamerası bulunmamaktadır. Apartman çevresini ve giriş çıkışları gözlemek amacı ile
güvenlik kamerasının bulunmasına ve evlerinin kamera ile kontrol edilmesine karsı çıkan zihniyet belki bir kez daha bu olayın ciddiyetini gözden geçirmelidirler. Zira güvenlik kamerası ile bina çevresinin ve giriş çıkışların kontrolü yapılmadıkça, hırsızlar Namahrem olarak ifade ettiğimiz evimize hatta yatak odalarımıza kadar girip
tüm odayı dağıtma yetkisine bundan sonra da sahip olacaklardır. Üniversitemizin Güvenlik birimi bu konuda yetersiz kalmıştır. Hatta son zamanlarda lojmanlarda hırsızlık olayının grafiksel olarak artış gösterdiği konusunda Üniversitemiz güvenlikçileri söylemlerde bulunmaktadır. Umarım grafiğin giderek artışının iyi olmadığının ve
ilerisinde daha büyük sorunların oluşacağının bilincindedirler. Artış gösteren grafik Üniversitedeki güvenlik sisteminin tekrar tekrar masaya yatırılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Atatürk Üniversitesi personellerine ve yetkili birimlere topyekun olarak
bu konuda tedbirlerin alınması konusunda e-mail'lerin yaygınlaştırılması ve yetkili birimler ve kişiler tarafından kanuni olarak hırsızlık olayının gasp kapsamına alınması konusunda yardımcı olmalarının sorunun çözümü konusunda fayda sağlayacağı düşüncesindeyim. Zira benim evime, hatta yatak odama girip her tarafının dağıtan kişi
benim hak, hukuk ve özgürlüğümü gasp etmiş demektir. Hiçbir dine ve ahlaka sığmayan hırsızlık olayının tekrarlanmaması ve bir daha mal kaybı ve hatta ilerisinde herhangi bir can kaybının olmaması için tüm personelimizin gerekli hassasiyetin göstererek
bu e-mail'in yetkili merci ve makamlara ulaştırılması ve yaygınlaştırılması,
yetkili birim ve amirler tarafından konunun tekrar gündeme alınması, gereken mercilere topyekun ulaşarak yasal düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz.”
42’nci Blok’taki evinde yaşanan hırsızlık olayını grup üyeleriyle paylaşan bir öğretim üyesi, polis memurunun “Hocam sizin bazı güvenlikçilerinizin bizde sabıka kaydı var” ifadesinin kendisini dehşete düşürdüğünü yazdı. Öğretim üyesi yazısında şunlara yer verdi:
“Bir öğretim üyesinin başına gelen olaydan 3 - 5 gün önce aynı olayı maalesef yaşamış bulunmaktayız. 42 Blok, oldukça işlek bir yolun hemen önünde olmasına rağmen hırsız balkon kapısını kırarak içeriye girmiştir. Olayın manevi boyutu, maddi boyutunun çok üstünde olup, bunu ancak yaşayanlar bilebilir. Olay, eşimle kısa süreliğine yürüyüşe çıkmış olduğumuz bir zaman aralığında gerçekleşmiştir. Bu durum sürekli bir takibin yapıldığı anlamına gelmektedir ki aklımıza bile getirmek istemiyoruz ama evimize gelen polis memurlarının ifadesi aynen şudur: ‘Hocam sizin bazı güvenlikçilerinizin bizde sabıka kaydı var.” Bu nedenle ben son dönemlerde yaklaşık 30 kez tekrarlanmış olan bu olayın bu anlayışla son olmayacağı kanaatini taşıyoruz. Yeşil alanlara gösterilen hassasiyetin lojmanların güvenliğine de gösterilmesini bekliyoruz. Ancak ‘lojmanlarda oturmak zorunda değilsiniz’ anlayışı varsa bunu da bilelim ve ona göre davranalım. Kıymetli lojman sakinleri, lütfen bu kadar sık tekrarlayan bu olayın sizlerin de başına gelebileceği düşüncesi ile gerekli hassasiyeti ve tepkiyi gösterin. Bizim eşimle tek tesellimiz olay esnasında çocuklarımızın evde olmaması. Aksi takdirde yaşanacak travmayı aklımıza bile getirmek istemiyoruz. Lütfen özel güvenlik elemanlarına lojmanlar civarında dolaşırken bir bakın hangisinin amacı güvenliği sağlamak gibi görünüyor. Ellerinde sigara ile sadece sohbet ederek yürüyen iki vatandaş gibiler. Bu düzenle ben yakında daha büyük olayların olabileceği endişesini taşımaktayım. Zamanın birinde arabamın içinde eşim ve kundakta çocuğum varken tartıştığım bir güvenlikçinin bana ‘karını bırak gel’ şeklinde bir tabir kullandığını düşünürsek, bu işin bu yapıdaki insanlarla çözülemeyeceği açık gibi görünüyor. Sayın yöneticilerimiz lütfen bir düşünün şu ana kadar yaşanmış olan olayları göz önüne alırsak bu güvenlik elemanları hiç olmasa idi acaba ne değişirdi. Ben de bir idari görev sahibi olarak şunu belirtmek istiyorum ki görev sürem içerisinde güvenlik amirinin şahit olduğum tek icraatı fakültelerdeki güvenlikçileri sürekli değiştirmeye yönelik bir sistemi kurmaya çalışması oldu. Lojman kapılarına " ışıkları açık bırakın, komşunuza haber verin " gibi bazı önlemlerin yer aldığı bir yazı asılması bu işin çözümünün maalesef daha çok zaman alacağını, çok insanın daha canının yanacağını göstermektedir. Görünen şu ki, şu anda maalesef şehrin en güvenliksiz yeri Atatürk Üniversitesi Lojmanlarıdır. Sizleri daha fazla sıkmamak adına içimden geçen tüm satırları buraya dökmüyor ve bu vahim olayı yaşamış ve yaşayacak olanlara geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.”
Paylaşım sitesindeki Atatürk Üniversitesi mail grubunda daha önce oturduğu oturduğu lojmanda yaşanan hırsızlığı üyelerle paylaşan başka bir akademisyen, yaşananlara tepki göstererek, şöyle yazdı:
“İki sene önce yan komşuma ve bu Ramazan’dan önce de alt komşuma hırsız girdi. Tek tek evimize veya komşumuza hırsız girdikten sonra, aklımız başımıza geliyor ve bir daha yaşanmmaması için hemen tedbir alıyoruz. Bunu aklı başındaki herkes yapıyor. Fakat bu işten asıl sorumlu olması ve vicdanı sızlaması gerekenler neden bir şey yapmazlar? Eskiden bir mahallede veya çarşıda hırsızlıklar olunca, herkes şöyle derdi: ‘Polisin ve bekçinin olduğu yerde soygun yapılıyorsa ve bu sürekli devam ediyorsa, burada bir şebeke ve ona polis veya bekçi desteği vardır. Yoksa polise rağmen böylesine hırsızlık yapılamaz, olsa olsa polislerle, hırsızlar ortaktır, paylaşıyorlardır.’ Böyle söylenerek zavallı polis ve bekçilerin de günahına girilirdi veya isabetle böyle söylenirdi. Ama güvenlik birimleri farklılaşınca kimse böyle olduğunu düşünmüyor gibi. Yarın böyle olduğunu düşünenler ve burada 600 - 800 liraya görev yapanların da belki şeytana uyduklarını söyleyenler çıkacak. Zaten de söylenmeye başladı, ama bu itham da yerinde duracak mı, artık kimler ve kaç kişinin bu hırsız şebekesiyle ortaklığından bahsedilmeye başlayacak varın siz düşünün. Balkonların kapanmasını istedik. Bbizzat ben, zamanındaki Rektör Beyle görüştüm ama olumsuz cevap aldım. Kendi cebimizden kapatalım dedik, 'görüntü kirliği olur' diye Rektörlük asla izin vermedi. Kameralar da zaten oldukça ilkel ve çoğu zaman da nedense çalışmıyor. Koskoca bir kasabayı andıran üniversitenin son derece iyi bir şekilde güvenlikle korunması gerekirken ve hatta, güvenlik ilk sorun olarak ele alınması gerekirken, bu husustaki ihmal veya gecikmeleri anlamak mümkün görünmemektedir. Biz de eşimiz dostumuz olan savcı ve emniyetçilerden benzer şikayetleri duyuyoruz. Herhalde şimdi yapılacak olan, klasik yönetim anlayışının şöyle bir cevap vermesidir ve yıllardır da bu yapılmaktadır: ‘Polis ve savcı bir şey yapamıyorsa biz ne yapalım!...’ Polis birşey yapamıyorsa da sorumlu olanların birşeyler yapma ihtimalleri ve hatta zorunlulukları çoktur. Ben, "yeterki yapılmak istensin" diyorum. Bu bağlamda, belki bu olaylar hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı, diye gevşek davranılmış olabileceğine, ancak bundan sonra olaya doğrudan rektörlüğümüzün cidden ve köklü bir şekilde el atacağına inanıyorum. Mesela lojmanda oturanların da iştiraki ile çeşitli güvenlik tedbirleri alınabileceği gibi, güvenlik şirketi de kontrol altında tutulabilir. Mesela güvenlik şirketiyle yapılan sözleşmeye şöyle bir madde eklenebilir: ‘Vuku bulan her hırsızlık olayında, zararın tümü/yarısı güvenlik şirketince karşılanacaktır’ gibi... Ya da bodrum ve birinci katlarda oturanların, pencerelerini demirlemelerine izin verilmelidir. Bundan sonraki adımın, hırsızların, taciz, tecavüz ve cinayete varabilecek cüretlerinden önce, inşaallah sorumlular tarafından atılmasıdır.”