Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Türkiye’de eğitimin mevcut durumunu ve politika önerilerini ortaya koymak amacıyla bu yıl altıncısının yayımladığı “Eğitime Bakış 2021: İzleme ve Değerlendirme” raporuyla ilgili bir basın açıklaması yayımladı. Genel Başkan Yalçın, bu yıl altıncısını yayımlandıkları 'Eğitime Bakış 2021: İzleme ve Değerlendirme Raporu' ile sistematik olarak Türkiye eğitim sistemini çeşitli göstergelerle veriye dayalı olarak izleyip değerlendirdiklerini kaydetti. Türkiye’nin (yüzde 32) 18-24 yaş arası gruptan eğitimde ve istihdamda olan gençlerinin oranının OECD ülkeleri ortalamasının çok gerisinde kaldığını söyleyen Yalçın, "Özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilerin eğitime erişimlerinde son yıllarda önemli artış olmasına rağmen öğrencilerin yüzde 37’si kız olup bu oran son beş yıldır neredeyse aynı kalmıştır. ÖSYS’ye başvuran ve yerleşen aday sayısı arasındaki makas yıllar itibarıyla sürekli açılmış ve 2021 yılında aradaki fark bir milyon 792 bin 528’e yükselmiştir. 2021 yılında ortaöğretim son sınıfta üniversite giriş sınavına başvuranların yüzde 14,5’i lisans düzeyinde, yüzde 10’u önlisans düzeyinde ve yüzde 1,8’i açıköğretim düzeyinde bir yükseköğretim programına yerleşirken toplamda ise her dört ortaöğretim son sınıf öğrencisinden üçü, bir yükseköğretim programına yerleşememiştir. 2020/21 eğitim-öğretim yılında toplamda 1 milyon 112 bin 305 öğretmen görev yapmakta olup kadın öğretmenlerin oranı yüzde 59,2’dir. OECD verilerine göre Türkiye 30-49 yaş arası genç öğretmen oranı yüzde 67 ile en yüksek olan ülkelerin başında gelmektedir. 2012 ile 2016 yılarını kapsayan beş yıllık süreç içerisinde toplamda 250 bin 731 öğretmen ataması yapılırken 2017 ile 2021 yılları arasını kapsayan son beş yıllık dönemde ise toplamda 167 bin 718 öğretmen ataması yapılmıştır. OECD ülkelerinde ortaokul yöneticileri yılda ortalama toplam bin 626 saat çalışırken Türkiye’de bin 856 saat çalışmaktadır. Bu veri OECD ülkeleri ortalamalarının oldukça üstündedir.” diye konuştu.
“POLİTİKALAR GELİŞTİRMEYE ÖNCELİK VERİLMELİDİR”
Konuyla ilgili çözüm önerilerini de anlatan Genel Başkan Yalçın, “14-17 yaş grubunda okullaşma oranının düşük olduğu illerde ortaöğretime erişimi artırmaya, özellikle de kız çocuklarının aleyhine olan bölgelerde eğitimin dışında kalma nedenleri araştırılmalı ve eğitime erişimleri için yeni politikalar geliştirmeye öncelik verilmelidir. Özellikle okul öncesi okullaşma oranı düşük olan bölgeler ile dezavantajlı yerleşim bölgelerine yeni okul öncesi kurumların yapılmasına öncelik verilmeli ve okul öncesi eğitime erişim ve katılımın önünde bir engel olarak duran okul öncesinde alınan ücret kaldırılarak ücretsiz yapılmalıdır. Özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilerin eğitime erişimlerinde son yıllarda önemli artışlar olmasına rağmen bu çocukların ortaöğretime devamına ve özelliklerine göre de mesleki eğitime yönlendirilmelerine ilişkin politikaların uygulanması veya mevcut politikaların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Özel eğitim ihtiyacı olan kız çocuklarının okullaşma oranlarını artırmaya yönelik daha etkin politikalara ihtiyaç vardır. Ortaöğretim kademesinin zorunlu olmasına rağmen lise mezunu olma oranlarının özellikle de erkeklerin mezun olma oranlarının düşük olmasının nedenleri araştırılmalıdır. Kaynakların daha verimli kullanılması ve mezun olamayan veya okul terkine giden gençler için gerekli olan politika değişiklikleri yapılmalıdır. Bölgeler arasında eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak yapıcı politikalar geliştirilmelidir. Ne eğitimde ne istihdamda olanların oranının yüksek oluşu oldukça kaygı vericidir. OECD ülkeleri ortalamasının altında kalan Türkiye’nin bu noktada önemli politikalar geliştirmesi ve uygulamaya geçirmesi gerekmektedir. Mevcut sistem içerisinde genç öğretmenlerin deneyim kazanması ve daha verimli olabilmelerine yönelik politikalar geliştirilebilir. Öğretmen atamaları son on yıl içerisinde ele alındığında, son beş yıllık periyotta öğretmen atamaları düşmüştür. Dahası 2021 yılında yapılan atamaların yarısı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yapılmıştır. Sistem içerisindeki öğretmen ihtiyacını karşılanmasına yönelik hesaplamalar ve buna yönelik atamalar yapılmalıdır. Türkiye özel harcama oranlarının bu denli yüksek olması eğitimsel eşitsizlikleri artırıcı bir fonksiyona sahip olabilmektedir. Farklı sosyoekonomik ailelerden gelen öğrencilerin özel eğitim harcamalarının bu denli yüksek olması eğitimsel eşitsizliklerin yeniden üretilmesine ve dezavantajlı ailelerden gelen çocukların dezavantajlarını artırmasına neden olmaktadır. Bu noktada eğitimde özel ve kamu harcamalarının gözden geçirilmesi ve eğitimsel eşitsizliklerin önüne geçilmesi için kamusal kaynakların daha da artırılması gerekmektedir.” ifadelerini kullandı.